Vergi Mahremiyetinin İhlali Suçu ve Cezası Nedir?
Vergi mahremiyetinin ihlali suçu, VUK md.362’de düzenlenmiştir. Ancak, suçun maddi unsuru için VUK md.5’e atıfta bulunulmuş olup buna göre suçun maddi unsuru, görev dolayısıyla öğrenilen, mükellefin ve mükellefle ilgili kimselerin şahıslarına, muamele ve hesap durumlarına, işlerine, işletmelerine, servetlerine veya mesleklerine ilişkin sırların veya gizli kalması gereken diğer hususların ifşa edilmesi veya kendisinin ya da üçüncü şahısların yararına kullanılmasıdır. Maddede belirtilmiş olan bazı durumlar (örn. mükelleflerin vergi tarhına esas olan beyanları, kesinleşen vergi ve cezaları ile vadesi geçtiği halde ödenmemiş bulunan vergi ve ceza miktarlarının Hazine ve Maliye Bakanlığınca açıklanması; kamu görevlilerince yapılan adlî ve idarî soruşturmalar ile ilgili olarak talep edilen bilgi ve belgeler ile bankalara, yapacakları vergi tahsiline yönelik bilgilerin verilmesi) vergi mahremiyetinin dışında tutulmuş olduğundan, bu fiiller yoluyla suçun işlenmesi mümkün değildir. Suçun manevi unsuru ise kasttır.
Vergi mahremiyetinin ihlali suçu bir özgü suç olup öncelikle ancak şu kimseler tarafından işlenebilir: 1. vergi muameleleri ve incelemeleri ile uğraşan memurlar; 2. vergi mahkemeleri, bölge idare mahkemeleri ve Danıştayda görevli olanlar; 3. vergi kanunlarına göre kurulan komisyonlara iştirak edenler; 4. vergi işlerinde kullanılan bilirkişiler. Bu kimseler bakımından yasak, sadece görev esnasında değil, görevden ayrıldıktan sonra da devam etmektedir (VUK md.5, f.2).
Suçun cezası, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezasıdır (VUK md.362 atfıyla TCK md.239, f.1).
Vergi mahremiyetinin ihlali suçu, vergi sisteminin işleyişine ve bu bağlamda vergi geliri elde edilmesine dolaylı şekilde hizmet eden bir suçtur. Şöyle ki vergi borcunun hukuka uygun şekilde tespit ve tahsilini sağlamak üzere getirilmiş ödevlerin çoğu, mükelleflerin şahıslarına, işlerine, işlemlerine, hesaplarına, işletmelerine, servetlerine, faaliyetlerine/ mesleklerine ilişkin pek çok bilginin vergi idaresine verilmesine ilişkindir. Mükellefler istenilen bilgileri ya bizzat vermek, ya da üçüncü kişiler tarafından verilmesine katlanmak zorundadırlar. Dolayısıyla, vergilendirme, mükellef başta olmak üzere vergi ödevlilerine ilişkin pek çok bilginin vergi idaresinin elinde olmasına yol açar. O halde, bu bilgileri bizzat vermesi ya da verilmesine katlanması için, vergi ödevlisinin, bu bilgilerin daha sonra başka kimselere açıklanmayacağına ya da bu bilgilerden çıkar sağlamak amacıyla yararlanılmayacağına güvenmesi gerekir. Aksi halde, ne kendisi istenilen bilgileri verir ne de verilmesine katlanır. Bu bağlamda, kanun koyucu, sadece vergi mahremiyeti ihlalini yasaklayarak değil, aynı zamanda bu yasağa uymamayı bir suç kabul ederek, anayasal bir hak olan “özel hayatın gizliliği” ni vergi hukuku alanında güvence altına almakta, vergi mükellefine (ödevlisine) bilgilerini koruma sözü vermekte ve böylece, bilgi vermeye ilişkin ödevlerin yerine getirilmesi sağlamaktadır.