Şüpheli ve Sanık Kavramları Nelerdir?

Yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evrede yani soruşturma evresinde suç şüphesi altında bulunan kişiye şüpheli denir. İddia­namenin kabulüyle başlayıp hükmün kesinleşmesine kadar geçen evrede yani kovuşturma evresinde suç şüphesi altında bulunan kişiye ise sanık denir (CMK m.2/1). Hükmün ke­sinleşmesinden sonra sanık hükümlü sıfatını alır. Ceza ehliyetine sahip çocuklar ve kısmi akıl hastaları da şüpheli ve sanık olabilir.

Yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evrede yani soruşturma evresinde suç şüphesi altında bulunan kişiye şüpheli denir. İddianamenin kabulüyle başlayıp hükmün kesinleşmesine kadar geçen evrede yani kovuşturma evresinde suç şüphesi altında bulunan kişiye ise sanık denir.

Şüpheli veya sanık gerçek kişi olabilir. Tüzel kişilerin güvenlik tedbiri sorumluluğu bu­lunup cezai sorumluluğu yoktur. İddianamenin sonuç kısmında tüzel kişi hakkında uy­gulanacak olan güvenlik tedbiri de belirtilir (CMK m.170/6). Tüzel kişi şüpheli veya sanık olmaz. Onun adına suç işlediği iddia edilen gerçek kişi şüpheli ve sanık olabilir. Bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada tüzel kişinin organ veya temsilcisi, katılan veya savunma makamı yanında yer alan sıfatıyla duruşmaya kabul edilir. Tüzel kişinin organ veya temsilcisi CMK’nın katılana veya sanığa sağladığı haklardan yararlanır. Tüzel kişinin organ veya temsilcisinin aynı zamanda sanık olması hâlinde organ veya temsilci olan kişi bu haklardan yararlanamaz (CMK m.249).

Şüpheli ve sanığın kişi olarak belli olmasının muhakeme işlemelerinin yapılabilmesi için yeterli olup olmadığı tartışmalıdır. Kimliği belli olmayan ancak kişi olarak belli olan şüpheli hakkında kural olarak iddianame düzenlenmesi mümkün değildir. Şüphelinin kimliği iddia­namede gösterilmesi gereken unsurlardandır (CMK m.170). Buna karşılık yakalama emrinde “kişinin açık eşkali, bilindiğinde kimliği … gösterilir” denilmek suretiyle yakalama emri çıkartılabilmesi için şüphelinin kişi olarak belli olması bu işlem için yeterli görülmüştür.

Şüpheli ve Sanığın Hakları

Şüpheli ile sanığın haklarını aktif ve pasif olarak ikiye ayırmak mümkündür. Aktif haklar, bu süjenin muhakeme işlemlerine katılması hâlinde sahip olduğu haklardır. Pasif haklar ise somut herhangi bir muhakeme işlemiyle bağlantılı olmayan ve muhakemenin tümünü ilgilendiren haklardır.

Önceki bölümde değinilen ceza muhakemesinin tüm çağdaş ilkeleri, sanık açısından bakıldığında sanığın hakları olmaktadır. Burada tekrarlardan kaçınmak için sadece kişi güvenliği ile ilgili haklara ve savunma hakkına yer verilecektir.

Kişi Güvenliği ile İlgili Haklar

Haklarını ve Yapılan İsnadı Öğrenme Hakkı

Her bireyin özgürlük ve güvenlik hakkı vardır. Yasada gösterilen usuller dışında hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz, keyfi olarak tutulamaz, alıkonulamaz veya sürülemez.

Amerikan Yüksek Mahkemesi, 1966’da Miranda/Arizona kararıyla polise, sanığı ya­kaladığında haklarını bildirme yükümlülüğü getirmiştir. Bu kararla susma ve müdafiden yararlanma hakları hatırlatılmadan elde edilecek sanık beyanının, muhakemede kullanı­lamayacağı içtihat edilmiştir.

Yakalanan kişiye, suç ayrımı yapılmaksızın öncelikle yakalanma nedeni, yani isnadın neden ibaret bulunduğu, susma hakkı, müdafiden yararlanma hakkı ve yakalamaya itiraz etme hakkı öğretilir. Bu haklarının kendisine öğretildiğini gösteren bir tutanak imzalatılır ve tutanağın bir sureti yakalanan kişiye verilir (CMK m.90/4; YGİY m.6/4).

Hukukumuzda, yabancı ülkede bulunan kaçaklar hakkında tutuklama kararı verilmesi mümkündür (CMK m.248/5). Yokluklarında verilen tutuklama kararı üzerine tutulan her birey, tutuklanmasını gerektiren nedenleri ve kendisine karşı ileri sürülen tüm suçlamala­rı en kısa zamanda anladığı bir dille öğrenme hakkına sahiptir (AİHS m.2/2; Ay m.19/4).

Şüpheliye, kolluk veya savcılık tarafından ifadesi alınırken veya sulh ceza hâkimliğinde veya kovuşturma evresinde mahkemede sorgusu yapılırken, isnat edilen fiil anlatılır (CMK m.147).

Kişi Güvenlikle İlgili Diğer Haklar

Şüphelinin, yakınlarına haber verilmesini isteme hakkı (Ay m.19/5, CMK m.95, YGİY m.8) vardır. Yakalanan veya tutuklanan kişinin durumu, suç ayrımı yapılmaksızın ve soruş­turmanın açığa çıkmasında sakınca bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, Cumhuriyet savcısının kararıyla derhâl yakınlarına veya belirlediği bir kişiye bildirilir (Ay m.19/5; CMK m.95; YGİY m.8). İfade ve sorgu esnasında da yakalama hâli saklı kalmak koşuluyla şüphelinin yakınlarına derhâl haber verilir (CMK m.147/1-d).

Öte yandan, şüphelinin hâkim veya bir adli makam önünü çıkma (Habeas Corpus) hakkı bulunmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne göre, yakalanan veya tutukla­nan herkesin hemen bir hâkim veya adli görev yapmaya yasal olarak yetkili bulunan diğer bir memur önüne çıkarılmayı isteme hakkı vardır (AİHS m.5/3). Savcı da adli makamdır. Habeas Corpus giderek, kişinin haksız yakalanması ile ilgili olarak ortaya çıkan tüm gü­venceleri içeren bir hakka dönüşmüştür.

Hâkim veya bir adli makam önüne çıkma hakkı pasif bir haktır. Bu hak uyarınca, sis­temin, yakalanan kişinin, derhâl bir hâkim veya adli makam önüne çıkartılacak şekilde yapılandırılması gerekir. Hâkim, önüne çıkarılan yakalananın tutuklanarak özgürlüğünün kısıtlanması hâlinin devamına karar verebilir ya da onu serbest bırakır. Bu hak, yakalama­ya itirazdan farklıdır.

Yakalama ve tutuklamaya itiraz etme (AİHS m.5/4; İHEB m.86; Ay m.19/6-7,36; CMK m.91/4,101/5), kefaletle salıverilmeyi isteme (AİHS m.5/3; Ay m.19/3,4,6; CMK m.109/3-f), haksız yakalama ve tutuklama hâlinde tazminat talep etme de (AİHS m.5/5; İHEB m.8; Ay m.36,19/8; CMK m.141-144) ve yakalama ile tutuklamaya karış itiraz hak­kını kullanabilmesi ve savunmasını hazırlayabilmesi için dosyadan örnek isteme hakkı kişi güvenliği ile ilgili haklardandır.

Savunma Hakkı

Savunma hakkı, birçok hakkı içerir. Bunlar arasında, müdafiden yararlanma, susma, soru sorma, kendi aleyhine işlemlere katılmama, tercümandan yararlanma, delillerin toplan­masını isteme, duruşmada hazır bulunma vd. sayılabilir.

Müdafiden yararlanma hakkı: Sanığın muhakemenin her aşamasında hatta infaz es­nasında veya muhakemenin iadesi söz konusu olduğunda, kendi seçtiği veya adli yardım yoluyla atanan müdafiin ücretsiz yardımından yararlanma hakkı vardır (AİHS m.6/3a; CMK m.149,150).

Susma hakkı: Sanığın, kendisine isnat edilen fiil veya sorulan bazı sorular hakkında soruşturma ve kovuşturma evrelerinde kısmen veya tamamen susma hakkı vardır (Ay m.38/5; CMK m.147/1-e). Mahkeme, sanığın susmasından herhangi bir sonuç çıkartarak, bunu onun aleyhine yorumlayamaz. Ancak soruşturma evresinde, savcı susmadan şüphe­lenerek araştırmalarını genişletebilir.

Susma hakkının gerçek bir hak olarak elde edilmesi uzun bir gelişme sürecini ge­rektirmiştir. Çünkü ortaçağın katı tahkik usulünde, her ne pahasına olursa olsun ger­çeğin ortaya çıkarılması için sanık sadece bir ispat aracı olarak görülmüş ve gerekti­ğinde zor yoluyla konuşturulmasından kaçınılmamıştır. Ancak ceza muhakemesinin amacının, sanığın insanlık onuruna dokunulmayacak biçimde gerçeğin elde edilmesi olduğu kabul edildikten sonradır ki sanığa konuşma ya da susma konusunda tercih hakkı tanınmıştır.

Susma hakkının temelinde, sanığın kendi kendini suçlamaya ve kendisi aleyhine aktif olarak muhakemeye katılmaya zorlanamaması (nemo-tenetur se ipsum accusare) vardır. Bu hak, sanığın aktif olarak muhakemeye katılma hakkı kadar önemli bir haktır. Sanı­ğın kişilik hakkının bir ifade biçimidir. Bu hak, sanığın sadece kendisine isnat edilen fiil hakkında susmasına değil, tüm muhakeme işlemlerine katılmasına ilişkindir. Örneğin, Alman Yüksek Mahkemesi, sanığın ifadesinin alınması esnasında, sanığı sadece sesinden tanıyabileceğini söyleyen cinsel suç mağdurunun bulunduğu yan odanın kapısı açılarak, sanığın sesinden teşhis edilmesinin (akustik teşhis), bu hakkı ihlal ettiğini belirtmiştir. Sanığın, klasik teşhise katlanma yükümlülüğü bulunmaktadır. Ancak sanığa haber verme­den, onun aktif olarak bir teşhise katılmasını sağlamak, bu hakkın ihlalidir. Kendi aleyhi­ne sonuç doğuracak işlemlere sanık ancak rızasıyla aktif olarak katılabilir.

Soru sorma hakkı: Her sanık, iddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savun­ma tanıklarının ise davet edilerek dinlenmesini sağlamak hakkına sahiptir (AİHS m.6/3d). Bu hak dolayısıyla duruşmada, doğrudan doğruyalık ilkesi uygulanmalı ve hâkim deliller­le temas ederek vicdani kanaatini oluşturmalıdır.

Bir olayın delilinin, bir tanığın kişisel bilgisinden ibaret olması durumunda, bu tanığın duruşmada dinlenmesi gerekir (CMK m.210). Tanığın daha önceki tanıklıklarına ilişkin tutanakların okunması, istisnalar dışında, sözlü tanıklık yerine geçmez.

Tercümandan yararlanma hakkı: Duruşmada kullanılan dili anlamayan sanık, bir ter­cümanın yardımından ücretsiz (meccanen) yararlanmak hakkına sahiptir (AİHS m.6/3c). 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu döneminde Yargıtay tercüman masrafları­nın yargılama giderleri arasında sanığa yükletilmesinin AİHS m.6/3c’ye aykırı olduğu gö­rüşündeydi. 5271 Sayılı CMK m.202’de tercüman tayin edilebilecek hâller gösterilmiştir. CMK m.324/5’te ise meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmeyen ya da engelli olan şüpheli, sanık, mağdur veya tanık için görevlendirilen tercüman giderlerinin yargılama gideri sayılamayacağı ve Devlet Hazinesince karşılanacağı hüküm altına alınmıştır.

Sanık, kovuşturma evresinde sorgusundaki savunmasını veya iddia makamının esas hakkındaki mütalaasını bildirmesinden sonra yapacağı esas hakkındaki savunmasını, meramını anlatabilecek derecede Türkçe bilse dahi kendisini daha iyi ifade edebileceğini beyan ettiği başka bir dilde yapabilir. Bu hak, kendisini daha iyi ifade edebileceği başka bir dilde savunma hakkı olarak adlandırılabilir. Bu durumda tercüme hizmetleri, il adli yargı adalet komisyonlarınca her yıl düzenlenen listede yer alan kişiler arasından sanığın seçeceği tercüman tarafından yerine getirilir. Ancak bu tercümanın giderleri Devlet Hazi­nesince karşılanmaz. Bu imkân, yargılamanın sürüncemede bırakılması amacına yönelik olarak kötüye kullanılamaz (CMK m.202/4-5).

Dosyayı inceleme ve örnek alma hakkı: Kural olarak, yasanın başka türlü hükümler koyduğu hâller saklı kalmak ve savunma hakkına zarar vermemek koşuluyla soruşturma evresindeki usul işlemleri gizlidir. Ancak yasakoyucunun başka hükümlerle belirli işlem­lerde gizliliği kaldırmış olması mümkündür (CMK m.157). Müdafie dosyayı inceleme ve örnek alma hakkı CMK m.153 ile açıkça tanınmıştır. Ancak şüphelinin müdafii olmayabi­lir veya şüpheli müdafii varsa bile ondan bağımsız olarak bireysel savunmasını hazırlaya­bilmesi için soruşturma evrakını görmeye ve örnek almaya ihtiyaç duyabilir. Bu bağlamda şüpheli ve sanık bakımından da bu hakkın kullanımı, kalem yönetmeliğinin 137 ve 165. maddelerinde hükme bağlanmıştır.

Delillerin toplanmasını isteme hakkı: Sanığın savunmasını hazırlayabilmek için gerekli zamana ve kolaylığa sahip olma hakkı, onun kendi lehine olan delillerin loplanmasmt iste­me hakkını da içermektedir (AİHS m.63/b; CMK m.147/1-f).

Duruşmada hazır bulunma hakkı: Her sanık duruşmada hazır bulunma hakkına sahip­tir (CMK m.193/1). Bu hak sanığın hem hakkı hem de yükümlülüğüdür.

Savunmaya ilişkin diğer haklar: Her sanık savunmasını hazırlamak için gerekli aa- man ve kolaylığa sahip olma (AİHS m.6/3b; İHEB m.10), kanun yoluna başvurma (CMK m.260), aynı fiilden tekrar yargılanmama (CMK m.223) ve çelişmeli muhakeme hak­kı çerçevesinde isnadın tespiti açısından tam bir eşitlikle yargılanma hakkına sahip­tir (İHEB m.10). Ayrıca her sanığın, iddia makamının delillerinden vaktinde haberdar olma hakkı vardır. Bu hak çerçevesinde iddia makamının tüm talepleri, duruşmada ha­zır olmayan sanığa bildirilmelidir. Bu hak ilgiliye, kendisine yapılan isnatla ilgili olarak söz söyleme, talepte bulunma, olaya ve hukuki konumuna göre tavır takınma olanağının tanınmasını gerektirir. Mahkeme, ilgili kişinin taleplerini dinlemeli ve değerlendirme­ye almalıdır.

Sanığın adil yargılanma hakkı bakımından ceza muhakemesinde duruşmanın ne şekil­de gerçekleştirilmesi gerektiği konusunda bkz. Hakan Karakehya, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 6. Maddesi ( Adil Yargılanma Hakkı) Bağlamında Ceza Muhakemesin­de Duruşma, Savaş yayınları, Ankara 2008.

Şüpheli veya Sanığın Yükümlülükleri

Şüpheli veya sanığın kendisine isnat edilen fiille ilgili olarak susma hakkını kullanması, onun hakkında yasada öngörülen tedbirlerin uygulanmasına engel olmaz. Bu nedenle üst araması, tanıklarla yüzleştirme ve teşhis nedeniyle dış görünüşünün, örneğin saç ve bıyık durumunun değiştirilmesi, kendisinin hâkim veya savcı tarafından keşif konusu yapılma­sı, susma hakkını kullanacağını beyan etmiş olan şüpheli veya sanığın bu hakkının ihlal edildiği anlamına gelmez. Dolayısıyla şüpheli veya sanıkların kimliklerinin tespit edilmesi amacıyla parmak izlerinin alınmasına, fotoğraflarının çekilmesine, yazı örneği vermeye, ses örneklerinin kaydedilmesine ya da belli bir yerde durma, belli bir hareketi tekrar etme gibi isteklere boyun eğme yükümlülükleri vardır.

Soruşturma İşlemlerine ve Koruma Tedbirlerine Katlanma Yükümlülüğü Şüpheli veya sanık, yukarıda gösterildiği gibi kendi aleyhine başlatılmış olan bir muha­kemeye aktif olarak katkıda bulunma yükümlülüğü altında tutulamaz. Ancak kendisine karşı yürütülen araştırmalara pasif kalarak boyun eğme ve katlanma yükümlülüğü vardır. Şüpheli veya sanık, hukuka uygun koruma tedbirlerine ve hak kısıtlamalarına da karşı koyamaz.

Hazır Bulunma Yükümlülüğü

Zorla Getirme – İhzar

Hazır bulunmanın çifte işlevi bulunmaktadır. Hazır bulunma, bir yandan savunma hak­kının bir gereği, diğer yandan ise muhakemenin sonuçlanabilmesi için bir yükümlülük teşkil eder.

Soruşturma evresinde, Cumhuriyet savcısı, ifade; sulh ceza hâkimi, sorgu; kovuşturma evresinde ise mahkeme sorgu adı altında şüpheli veya sanığı dinlemek isteyebilir.

Şüpheli ve sanığın bu dinleme işlemlerinde hazır bulunması bir yandan savunma hak­kının bir gereği, diğer yandan ise muhakemenin sonuçlanabilmesi için bir yükümlülük olmaktadır. Davet eden makam -savcı, sulh ceza hâkimi ve mahkeme- şüpheli veya sanık hakkında zorla getirme kararı verebilir (CMK m.146/4).

Şüpheli veya sanığın, ifade veya sorgu için zorla getirilmesine karar verilebilmesi şu hâllerde mümkündür: 1) Şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilmesi ya da yakalama emri düzenlenmesi için yeterli nedenler bulunması veya 2) CMK m.145 uya­rınca ifade veya sorgu için usulüne uygun olarak çağrıldığı hâlde gelmemiş olması (CMK m.146/1).

Şüpheli hakkında tutuklama kararı verilmesi veya yakalama emri düzenlenmesi için yeterli neden bulunması (özellikle şüpheliye çağrı yapılamayacak olması) hâlinde, hiçbir usuli işleme gerek duyulmadan yani çağrı kağıdıyla davet edilmeden şüphelinin ifade veya sorgu için doğrudan zorla getirilmesine karar verilebilir (CMK m.146/1,5).

Tutuklama kararı verilmesi için yeterli neden bulunmaması hâlinde veya çağrının mümkün olduğu hâllerde ifadesi alınacak veya sorgusu yapılacak şüpheli, önce davetiye ile çağrılır; davetiyede çağrılma nedeni açıkça belirtilir; gelmezse zorla getirileceği yazılır (CMK m.145-146). Bu hâlde ihzar (zorla getirme), davetin sonuçsuz kalması hâlinde baş­vurulan bir işlem olmaktadır.

Cumhuriyet savcısının ve sulh ceza hâkiminin, şüpheliyi kişisel olarak tanımak ve onun hakkında bilgi sahibi olmak için davet etme yetkisinin bulunup bulunmadığı tar­tışmalıdır.

Kanaatimizce, Cumhuriyet savcısı, ifade dışındaki bir işlem, örneğin teşhis için şüp­heliyi davet edebilir. Ancak Cumhuriyet savcısının, çağrıya uymayan şüpheli hakkında zorla getirme emri vermesi mümkün değildir. Bu hâlde Cumhuriyet savcısı, sulh ceza hâkiminden yakalama emri düzenlemesini talep edebilir (CMK m.98). Çünkü, CMK m.146 gereğince zorla getirme kararı ancak ifade ve sorgu için verilebilir (CMK m.146/5).

Kolluk, Cumhuriyet savcısının bilgisi dâhilinde şüpheliyi davet ederek ifadesini alabilir (CMK m.161/1,164/2; PVSK m.15). Ancak kişinin, kolluğun davetine uyma yükümlülüğü yoktur. Davet edildiği hâlde gelmeyen kişiyi kolluk zorla getiremez. Aksi takdirde, hukuka aykırı bir yakalamadan söz edilebilir. Ceza Muhakemesi Yasası’na göre, yukarıda da belirtil­diği üzere, zorla getirme kararı Cumhuriyet savcısı, sulh ceza hâkimi ve mahkeme tarafından verilebilir (CMK m.146/4). Jandarma da yapmakta olduğu soruşturmayla ilgili olarak veya bir görevi yerine getirmek amacıyla bilgi ve görgüsüne başvurulması gereken kişileri çağı­rarak, kendilerinden gerekli bilgileri sorabilir. Jandarma tarafından çağrılan kişiler, çağrıya uymadıkları takdirde zor kullanılarak götürülür ve haklarında yasal işlem yapılır (JTGYY m.36). Kolluğa tanınmayan bu yetkinin jandarmaya tanınmış olması eleştiri konusudur.

Kovuşturma evresinde, Yasa’nın ayrık tuttuğu hâller saklı kalmak üzere, kural olarak hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılmaz (CMK m.193/1). Bu nedenle bu evrede sanık önce çağrı kâğıdıyla (davetiyeyle) duruşmaya çağrılır; çağrı kâğıdına, iddia­name de eklenir. Tutuklu olmayan sanığa tebliğ olunacak çağrı kâğıdına, mazereti olmak­sızın gelmediğinde zorla getirileceği yazılır (CMK m.176/1,2). Mahkeme, sanık hakkında tutuklama kararı verilmesi veya yakalama emri düzenlenmesi konusunda yeterli neden bulunan hâllerde de davet usulünü atlayarak sorgu için doğrudan zorla getirme kararı verebilir (CMK m.146/1,5).

Ayrıca mahkeme, kovuşturma evresinde her zaman sanığın hazır bulunmasına ve doğrudan doğruya zorla getirme kararı veya yakalama emriyle getirtilmesine karar vere­bilir (CMK m.199).

Zorla getirme kararı, şüpheli veya sanığın açıkça kim olduğunu, kendisiyle ilgili suçu, gerektiğinde eşkâlini ve zorla getirilmesi nedenlerini içerir (CMK m.146/2). Zorla getirme kararı kolluk tarafından yerine getirilir. Polis, hakkında zorla getirme kararı verilmiş olan kişileri tespit ederek yakalamak için kişi ve araçları durdurarak kimlik sorabilir (PVSK m.4/A).

Zorla getirme kararı ile çağrılan şüpheli veya sanık derhâl, olanak bulunmadığında ise yol süresi hariç en geç yirmi dört saat içinde çağıran hâkimin, mahkemenin veya zorla getirmeyi isteyen Cumhuriyet savcısının önüne götürülerek sorguya çekilir veya ifadesi alınır (CMK m.146/4).

Zorla getirme, bunun için haklı görülecek bir anda başlar ve hâkim, mahkeme veya zorla getirmeyi isteyen Cumhuriyet savcısı tarafından yapılan sorguya çekilme veya ifade alma işleminin sonuna kadar devam eder (CMK m.146/5).

Zorla getirme kararının bir örneği şüpheli veya sanığa verilir. Şüpheli veya sanığa ula­şılamazsa zorla getirme kararının yerine getirilememesinin nedenleri, köy veya mahâlle muhtarı ile kolluk görevlisinin birlikte imzalayacakları bir tutanakla saptanır (CMK m.146/6).

Şüphelinin Kişi Olarak Belirlenebilmesi İçin Fizik Kimliğinin Tespiti Şüphelinin fotoğrafı, beden ölçüleri, parmak ve avuç içi izi, bedeninde yer almış olup teşhisini kolaylaştıracak diğer özellikleri, sesi ve görüntüleri, teşhis yapmak veya olay mahâllinde bulunan belirti delilleriyle karşılaştırılmak amacıyla kayda alınabilir. Bu ve­riler soruşturma ve kovuşturma işlemlerine ilişkin dosyaya konulur. Fizik kimliğin tespiti şu şartlar altında mümkündür: 1)Şüpheliye isnat edilen fiilin üst sınırının iki yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren bir suç olması, 2)Cumhuriyet savcısının kolluğa fizik kim­liğin tespiti için emir vermesi (CMK m.81).

Fizik kimliğin tespitine ilişkin veriler kişisel veridir. Bu verilerin yok edilmesi gerekir. Veriler, 1)soruşturma sonunda kovuşturmama kararı verilip de bu karara itiraz süresinin dolmuş veya itirazın reddedilmiş olması ve 2)kamu davası açıldıktan sonra beraat veya ceza verilmesine yer olmadığına karar verilip de bu kararların kesinleşmiş olması hâlinde Cumhuriyet savcısının önünde derhâl yok edilir ve bu husus tutanağa geçirilir (CMK m.81). Mahkûmiyet hâlinde, bu kayıtların depolanıp başka soruşturmalarda kullanılması koşulları Yasa’da düzenlenmemiştir. Bu konuda sınırlandırma getirilmelidir.

Fizik kimliğin tespitine yarayan kişisel verilerden parmak izi ve fotoğrafların kayda alınması, 2.6.2007 gün ve 5681 sayılı Yasa m.2 ile değişik PVSK m.5’te ayrıca düzenlen­miştir. Polis parmak izi ve fotoğraf kaydını, önleme (idari) amacıyla veya adli amaçla ya­pabilir. Yasa’da hangi hâllerde parmak izi ve fotoğraf alınacağı belirtilmiştir. Polis, şu kişi­lerden adli amaçlı olarak yani suç dolayısıyla parmak izi ve fotoğraf alır (PVSK m.5/1,5):

  • Gözaltına alınanlardan,
  • CMK m.81’e göre, fizik kimliği tespit edilen şüpheli veya sanıklardan.

Yukarıda gösterilen kişilerden alınan parmak izi ve fotoğraflar kimlik bilgileri ile birlik­te ne zaman ve kim tarafından alındığı gösterilmek suretiyle bu amaca özgü sisteme kayde­dilerek saklanır. Ancak parmak izinin hangi sebeple alındığı sisteme kaydedilmez (PVSK m.5/2). Bu sistemde yer alan bilgiler, kimlik tespiti, suçun önlenmesi veya yürütülmekte olan soruşturma ve kovuşturma kapsamında maddi gerçeğin ortaya çıkarılması amacıyla mahkeme, hâkim, Cumhuriyet savcısı ve kolluk tarafından kullanılabilir (PVSK m.5/6). Kolluk birimleri, kimlik tespiti yapmak ya da olay yerinden alınan parmak izini karşılaş­tırmak amacıyla doğrudan bu sistemle bağlantı kurabilir (PVSK m.5/7). Sistemde yer alan kayıtlar gizlidir; suçun önlenmesi veya yürütülmekte olan soruşturma ve kovuşturma kap­samında maddi gerçeğin ortaya çıkarılması amacı dışında kullanılamaz (PVSK m.5/9). Sis­teme kayıtlı olan parmak izi ve fotoğraflar, kişinin ölümünden itibaren on yıl ve her hâlde kayıt tarihinden itibaren seksen yıl geçtikten sonra sistemden silinir (PVSK m.5/10).

Leave a comment

error: Content is protected !!