Müdafi, olağan kanun yollarından itiraz yoluna başvurabilir (CMK 101/5).
Tutuklama kararlarına karşı itiraz mercileri aşağıda gösterildiği gibidir (CMK 268/3):
Tutuklama kararını veren sulh ceza hakimi ise, o yerde birden fazla sulh ceza hakimliğinin bulunması halinde, numara olarak kendisini izleyen hakimliğe; son numaralı hakimlik için bir numaralı hakimliğe; ağır ceza mahkemesinin bulunmadığı yerlerde tek sulh ceza hakimliği varsa, yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hakimliğine; ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerlerde tek sulh ceza hakimliği varsa, en yakın ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hakimliği itirazı inceler (CMK 268/3-a).
İtiraz üzerine ilk defa sulh ceza hakimliği tarafından verilen tutuklama kararlarına itiraz halinde, yukarıdaki usul uygulanır. Ancak ilk tutuklama talebini reddeden sulh ceza hakimliği, tutuklama kararını itiraz merci olarak inceleyemez (CMK 268/3-a).
Asliye ceza mahkemesi hakimi tarafından verilen kararlara yapılacak itirazları yargı çevresinde bulunduğu ağır ceza mahkemesi inceler (CMK 268/3-c).
Ağır ceza mahkemesi veya başkanı tarafından verilen kararları, izleyen numaralı ağır ceza mahkemesi, son numaralı daire ise bir numaralı ağır ceza mahkemesi inceler. O yerde tek ağır ceza varsa incelemeyi en yakın ağır ceza mahkemesi yapar (CMK 268/3-c).
Naip hâkim kararlarına yapılacak itirazların incelenmesi, mensup oldukları ağır ceza mahkemesi başkanına, istinabe olunan mahkeme kararlarına karşı yukarıdaki bentlerde belirtilen esaslara göre bulundukları yerdeki mahkeme başkanı veya mahkemeye aittir (CMK 268/3-d).
Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin kararları ile Yargıtay ceza dairelerinin esas mahkeme olarak baktıkları davalarda verdikleri kararlara yapılan itirazlarda; üyenin kararını görevli olduğu dairenin başkanı, daire başkanı ile ceza dairesinin kararını numara itibarıyla izleyen ceza dairesi; son numaralı daire söz konusu ise birinci ceza dairesi inceler (CMK 268/3-e).
Müdafi, kararı öğrendiği günden itibaren 7 gün içinde kararı veren mercie bir dilekçe veya tutanağa geçirilmek koşulu ile zabıt katibine sözlü beyanda bulunmak suretiyle itiraz edebilir. Ancak, bir müdafiin, zabıt katibine sözle beyanda bulunması, yaptığı görevin ciddiyetine uymaz.
Sanığa hukuki yardımda bulunan bir avukat durumundaki müdafiin uyması gereken meslek kuralları vardır. Tutuklama istemleri ile tutuklama kararlarının gerekçeli olması gerekli iken, uygulamada hala eksik gerekçe ile veya gerekçesiz olarak verildiği görülmektedir. Müdafi dilekçesinde somut olaydaki yasaya aykırılığı ortaya koyan tüm olguları gerekçelendirerek belirtmek zorundadır.
Müdafiin tutuklu şüphelinin salıverilmesini sağlamaya yönelik itiraz dilekçesinde şu konulara değinmesi yerinde olur:
Suçun niteliği tutuklamayı gerektiren suçlardan ve öngörülen ceza miktarı açısından tutuklamayı öne çıkartan bir suç mudur?
Kanıtlar tutuklama kararı verilmesi için yeterli midir?
Tutuklama sırasında mevcut bulunan delillerde sonradan, şüpheli lehine değişiklikler olmuş mudur?
Suç vasfının değişmesi olasılığı var mıdır?
Tutuklamadan önceki evrelerdeki yakalama, gözaltı, arama, teşhis v.s gibi araştırma işlemlerinde hukuka aykırılık var mıdır?
Şüphelinin objektif olarak kişisel durumu (yaş, sağlık, malullük gibi) kaçma ve delil karartma şüphesini ortadan kaldırır nitelikte midir?
Tutuklamadan doğan mağduriyetler ile tutuklamanın amacı arasında şüpheli aleyhine önemli bir mağduriyete ilişkin ölçüsüzlük var mıdır?
Kanun itiraz için kararın öğrenildiği günden itibaren yedi günlük kısa bir başvuru süresi tanımış ve kararına itiraz edilen hakim veya mahkemeye üç günlük kısa bir inceleme süresi öngörmüş ve kararı veren hakim veya hakimlerin kendi kararlarını düzeltmelerine olanak vermiştir (CMK 268/2).
Uygulamada, tutuklamaya yapılan itirazların, kararına itiraz edilen hakim tarafından değil, nöbet durumuna göre bir başka hakim tarafından incelendiği görülmektedir. Bu usul CMK 268/2‟ye aykırıdır.
Kanun koyucu usul ekonomisi düşüncesi ile gerekçeli olarak ortaya konulan hukuki ve maddi hataların, kararı veren hakim tarafından düzeltilmesine olanak tanınmıştır.
Kararına itiraz edilen merci itirazı yerinde görürse kararını düzeltir; yerinde görmezse en çok üç gün içinde, itirazı incelemeye yetkili olan mercie gönderir (CMK 268/2).
Bu istisnai bir yetkidir. Çünkü her hakim ya da mahkeme o işe tekrar el atıp dönemez. Bu istisnanın yargı organları tarafından iyi değerlendirilmesi gerekir.
OHAL dönemi için inceleme süresi uzatılmıştır: Tutukluluk kararına itiraz edilen sulh ceza hakimliği veya mahkeme, itirazı yerinde görürse kararını düzeltir; yerinde görmezse en çok on gün içinde, itirazı incelemeye yetkili olan mercie gönderir (KHK 668 m. 3/1-c).
Kararına itiraz edilen merci itirazı yerinde görmezse en çok üç gün içinde, itirazı incelemeye yetkili olan mercie gönderir (CMK 268/2). İtirazı inceleyecek merci, yazı ile cevap verebilmesi için, itirazı Cumhuriyet savcısı ile karşı tarafa bildirebilir.
İtiraz hakkında karar, duruşma yapılmaksızın verilir. Ancak gerekli görüldüğünde C. savcısı ve sonra müdafi veya vekil dinlenir. Oysa tutuklamaya ilişkin itirazlarında tarafların çağrılarak duruşmalı yapılması gerekir. AĠHM Mooren/Almanya kararında buna vurgu yapmış ve tutukluluk incelemelerinin de duruşmalı yapılması gerektiğini belirtmiştir.
İtiraz üzerine yapılan hukuki ve maddi inceleme sonucu iki tür karar verilebilir: İtiraz yerinde (haklı) görülmezse gerekçeli olarak reddedilir. İtiraz yerinde görülürse, hukuka aykırı karar kaldırılır ve itirazı incelemiş olan merci tarafından hukuka uygun olduğu kabul edilen karar verilir.
İtiraz üzerine verilen kararlar kesindir. Ancak şunu unutmamak da gerekir ki, şayet tutuklama isteminin reddi kararına karşı yapılan itirazı inceleyen merci, şüphelinin tutuklanmasına ilk defa kendisi karar verirse, bu karara karşı itiraz yolu açıktır (CMK 271/4).
Kanun ağır bir tedbir olan tutukluluk halinin devamının gerekip gerekmeyeceği konusunda kendiliğinden denetimi zorunlu hale getirmiştir (CMK 108). Uzayan soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı otuzar günlük süreler içinde sulh ceza hakiminden inceleme talep eder.
Tutuklama her koruma tedbiri gibi geçicidir. Başlangıçta tutukluluğu tüm unsurları ile haklı gösteren koşullar sonradan değişmiş olabilir. Tutukluluğun devamının denetimi de diyebileceğimiz bu araştırma, ya kendiliğinden (CMK 108/3) ya da istek üzerine (CMK 108/2) yapılır.
Hakimin tutukluğun devamına karar verebilmesi için, ilk tutuklama kararı verildiği sıradakinden daha kuvvetli gerekçelere dayanması gerekir. Hakim kararında bu gerekçeleri ayrıntıları ile belirtmelidir.
OHAL dönemindeki tahliye talepleri en geç otuzar günlük sürelerle tutukluluğun incelenmesi ile birlikte dosya üzerinden karara bağlanır (KHK 668 m. 3/1-ç).
OHAL döneminde tutukluluğun incelenmesi, tutukluluğa itiraz ve tahliye talepleri dosya üzerinden karara bağlanabilir (KHK 667 m. 6/l-ı).
Uygulamada pek kullanılmayan bir yol da, CMK 103‟ncü maddesindeki Cumhuriyet savcısının “tutuklama kararının geri alınmasını istemesi halidir”. C. savcısı, şüphelinin adli kontrol altına alınarak serbest bırakılmasını sulh ceza hakiminden isteyebilir (CMK 103/1).
Burada unutulmaması gereken husus Ģudur ki, bu istemi hakkında tutuklama kararı verilmiş olan tutuklu ile müdafii de yapabilir.
CMK 103/2 sık kullanılmayan bir maddedir ama oldukça önemlidir ve müdafiler bu yolun da kullanılmasını C. savcısından isteme hakkına sahiptirler ve istemelidirler.
CMK 103/2‟ye göre “soruşturma evresinde C. savcısı adli kontrol veya tutuklamanın artık gereksiz olduğu kanısına varırsa, şüpheliyi re‟sen bırakır. “
Kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğinde şüpheli serbest kalır.
Tutuklama kararına itiraz edilirse, merciin kararı üzerine, Yargıtay denetiminden geçmeden kesinleşen bir hakimlik ya da mahkeme kararı ortaya çıkar. İstinaf veya temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşen karar veya hükümdeki hukuka aykırılıklara karşı Adalet Bakanı kanun yararına bozma isteminde bulunabilir (CMK 309/1).
Müdafi olarak, tutuklama kararında bir hukuka aykırılık tespit ederseniz, bunu gerekçeli olarak Adalet Bakanlığı‟na duyurunuz. Ancak, uygulamada kanun yararına bozma istemlerinin genellikle kabul edilmediği görülmektedir.
Kanun, tutuklulukta azami süreyi 1 yıl olarak kabul etmiştir (CMK 102/1). Asliye ceza mahkemelerinde uygulanan bu süre zorunlu hallerde gerekçeleri gösterilerek 6 ay daha uzatılabilir.
Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçlarda, tutukluluk süresi en çok 2 yıldır. Zorunlu hallerde uzatma yapılabilir ve uzatma süresi toplam 3 yılı geçemez (CMK 102/2).
Terör suçlarında bu sürelerin iki kat uygulanacağına dair evvelce CMK 250‟de bulunup, 2012 yılında TMK m.10a nakledilen hüküm, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş, fakat yürürlüğü bir yıl sonraya bırakılmıştı. 2014-6526 sayılı Kanun TMK m.10 yürürlükten kaldırılınca, üst tutukluluk süresi terör suçlarında da 5 yıla inmişti.
Durum böyle iken, 25 Ağustos 2017 tarihli KHK 694 Devlet güvenliğini ilgilendiren suçlar ve terör suçlarındaki tutukluluk süresini toplam yedi yıla çıkarmaya olanak sağlayan bir düzenleme yaptı.
Madde metni aşağıdadır:
694 sayılı KHK madde 141 ile; CMK m. 102 fıkra ikiye, “üç yılı” ibaresinden sonra gelmek üzere, “5237 sayılı Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar ile 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu Kapsamına giren suçlarda beş yılı” ibaresi eklenmiştir.
Yukarıda anlattıklarımızın sonucu olarak, tutuklama hali aşağıdaki durumlarda sonu erer:
Asker kişiler hakkında verilen tutuklama kararları, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 111 inci maddesinde belirtilen ceza infaz kurumlarında yerine getirilir (KHK 667 m. 6/1-ç).
Bu hükümle AsCK m. 39/4‟e istisna getirilmiştir. Bu düzenleme AsCK m. 39‟a aykırı idi. Bu amaçla, yargı organlarınca haklarında tutuklama kararı verilen asker kişilerin, bu sıfatlarını korudukları sürece askeri tutukevlerine konulacağına dair AsCK‟nın 39/4 üncü maddesi 24/11/2016-6763 sayılı Kanunun 1. maddesi ile değiştirilmişti. Son çıkarılan 694 sayılı KHK‟nin 203/1-a maddesi ile AsCK m. 39 yürürlükten kaldırılmıştır.
OHAL döneminde tutuklu olanlar, belgelendirilmesi koşuluyla sadece eşi, ikinci dereceye kadar kan ve birinci derece kayın hısımları ile vasisi veya kayyımı tarafından ziyaret edilebilir. Adalet Bakanlığı ile Cumhuriyet başsavcılığının yetkileri saklıdır. Tutuklular telefonla haberleşme hakkından ancak on beş günde bir ve bu bentte sayılan kişilerle sınırlı olarak on dakikayı geçmemek üzere faydalanabilirler (KHK 667 m. 6/1-e).