Burada söz konusu olan şüpheli veya sanığın kullandığı telefon, faks ve bilgisayar gibi kablolu, kablosuz veya diğer elektromanyetik sistemlerle veya tek yönlü sistemlerle alınan veya iletilen sinyalleri, yazıları, resimleri, görüntü veya sesleri veya diğer nitelikteki bilgilerinin dinlenmesi veya tesbit edilmesidir.
Sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi de bu kapsamdadır. 5353 sk m.17 ile Değ CMK 135/1
İletişimin dinlenmesi ve kayda alınması: Telekomünikasyon yoluyla gerçekleştirilmekte olan konuşmalar ile diğer her türlü iletişimin uygun teknik araçlarla dinlenmesi ve kayda alınmasına yönelik işlemlerdir.
İletişimin tespiti: İletişimin içeriğine müdahale etmeden iletişim araçlarının diğer iletişim araçlarıyla kurduğu iletişime ilişkin arama, aranma, yer bilgisi ve kimlik bilgilerinin tespit edilmesine yönelik işlemlerdir.
Bu denetleme sanık veya şüpheli için verildiğinden birden fazla telefon veya faksı vs. varsa her bir numarası da dinlenebilir.
Kişinin konuşma veya iletilerinin içeriği dışında dış bağlantı verilerinin (ne zaman, nereden, hangi numara ile, ne kadar sure konuştuğu vb.) bildirilmesi her zaman talep edilebilir bunun için hakim kararı gerekmez.
Şüpheli veya sanığın yakalanabilmesi için mobil telefonun yeri de ancak hakim veya Cumhuriyet savcısı kararı ile tespit edilebilir. Kararda telefon numarası ve tesbit işleminin süresi belirtilir. En çok üç ay için yapılabilir, süre bir defaya mahsus uzatılabilir.
Şüpheli veya sanığa yüklenen suç nedeniyle müdafiinin bürosu, konutu ve yerleşim yerlerindeki telekomünikasyon araçları denetlenemez.
Kamu düzeninin korunması amacıyla önleyici nitelikte olan bu dinleme ve tespit sonucu elde edilen delilerin bir suç soruşturmasında kullanılması mümkün değildir. Soruşturma veya kovuşturma aşamasında dinleme ve tespitlerin delil olarak kullanılabilmesi için CMK m.135-138 ile İlgili Yönetmelik hükümlerine göre işlemlerin yapılmış olması gerekir.
2559 sayılı Kanunun ek 7 nci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen görevlerin yerine getirilmesine yönelik olarak, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun, casusluk suçları hariç, 250 nci maddesinin birinci fıkrasının (a), (b) ve(c) bentlerinde yazılı suçların işlenmesinin önlenmesi amacıyla verilen hâkim kararları ile gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Emniyet Şenel Müdürü veya İstihbarat Dairesi Başkanı tarafından verilen yazılı emirler, gereğinin icrası için teknik uzmana havale edilir.
Bu Yönetmeliğe aykırılığı tespit edilen talepler, noksanlıkların giderilmesi için Emniyet Şenel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanlığına iade edilir.
2803 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin (a) bendine ilişkin görevleri yerine getirirken önleyici ve koruyucu tedbirleri almak üzere, sadece kendi sorumluluk alanında, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun, casusluk suçları hariç, 250 nci maddesinin birinci fıkrasının (a), (b) ve (c) bentlerinde yazılı suçların işlenmesinin önlenmesi amacıyla verilen hâkim kararları ile gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Jandarma Genel Komutanı veya İstihbarat Başkanı tarafından verilen yazılı emirler, gereğinin icrası için teknik uzmana havale edilir.
Bu Yönetmeliğe aykırılığı tespit edilen talepler, noksanlıkların giderilmesi için Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Başkanlığına iade edilir.
2937 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinde sayılan görevlerin yerine getirilmesi amacıyla Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen temel niteliklere ve demokratik hukuk devletine yönelik ciddi bir tehlikenin varlığı halinde Devlet güvenliğinin sağlanması, casusluk faaliyetlerinin ortaya çıkarılması, Devlet sırrının ifşasının tespiti ve terörist faaliyetlerin önlenmesine ilişkin olarak verilen hâkim kararları ile gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı veya yardımcısı tarafından verilen yazılı emirler, gereğinin icrası için teknik uzmana havale edilir.
Bu Yönetmeliğe aykırılığı tespit edilen talepler, noksanlıkların giderilmesi için Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığına iade edilir.
İstihbari, önleyici amaçla iletişimin tespiti, dinlenmesi, sinyol bilgilerinin değerlendirilmesi ve kayda alınması konularında yetkili ve görevli hakim, ilgili kurumların talepte bulunan biriminin bulunduğu yer itibarıyla yetkili olan ve 5271 sayılı Kanunun 250 nci maddesinin birinci fıkrasına göre kurulan ağır ceza mahkemesinin üyesidir.
Tedbire başvurulabilmesi için "kuvvetli şüphe" zorunluluğu aranması, aynı zamanda, tedbire, "başka yolla delil elde edilmesi olanağının bulunmaması" biçimindeki gereklilikle de (CMK m. 135/1) bağdaşmamaktadır. Çünkü kuvvetli şüphe bulunması, çoğu durumda "başka yolla elde edilmiş" delillerin de zaten mevcut olduğu anlamına gelmektedir. Ancak yine de şüphe sebebi ile delil arasında fark vardır denebilir.
Amaca Bağlılık ilkesine uygun olma: Bu tedbirin uygulanması suretiyle elde edilen bilgiler, hangi amaçla elde edilmiş ise, ancak o amaç çerçevesinde kullanılabilir ve öngörülen amaç dışında başka bir amaçla bu bilgilerden yararlanılması olanaksızdır.
Bu tedbirin uygulama alanı katalogda sayılan suçlar için geçerlidir. Bu suçlar:
Türk Ceza Kanununda yer alan;
Suç kataloguna bir esneklik getirmemiş, yalnızca tek tek sayılmak suretiyle gösterilen suçlar bakımından bu tedbirin uygulanmasına olanak sağlamıştır. Bu bağlamda söz gelimi suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu (TCK m. 220) veya silahlı örgüt suçu (TCK m. 314) için bu tedbire başvurulabildiği halde, bu örgütler bünyesinde işlenen suçların aydınlatılması için, bunlar CMK m. 135/6'da sayılan diğer suçlar arasında açıkça gösterilmiş olmadıkça, bu tedbire başvurulamayacaktı.
Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi ile, arama, elkoyma, tutuklama gibi diğer geleneksel koruma tedbirleri arasında öncelik-sonralık ilişkisi vardır.
Aynı ölçüde olayı aydınlatma şansı bulunan diğer koruma tedbirleri, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesine göre bir önceliğe sahiptir.
Ancak bu durum gerektiğinde her üç tedbire aynı olayda birlikte başvurulabilmesine de engel değildir.
Bu tedbir esas itibariyle sanık ve şüpheliye yönelik olarak uygulanır (CMK m. 135/1). CMK m. 135/2'de "şüphelinin tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz" denilmek suretiyle konuşmanın karşı tarafının tanıklıktan çekinme yetkisine sahip olması durumunda, tedbire başvurulması olanağı ortadan kaldırılmıştır.
Tedbire başvurulduğu sırada üçüncü kişi ile şüpheli veya sanık arasındaki ilişkinin bu nitelikte olup olmadığı belli olmayabilir. Bu durum, tedbire başvurulmasını engellemez ise de, sonradan ilişkinin bu nitelikte olduğu ortaya çıkarsa, artık bu durumda tedbirin uygulanmasına devam edilmesine olanak olmadığı gibi, o ana kadar elde edilmiş olan bilgilerin delil olarak kullanılması da olanaksızdır Nitekim CMK m. 135/2 c.2'de "kayda alma gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl yok edilir" denilmek suretiyle buna işaret edilmiştir.
CMK m. 135/1'de de, kural olarak hakim kararı, gecikmesinde sakınca bulunan durumlarda Cumhuriyet Savcısının kararı ile iletişim tespit edilebilir.
Tedbire Cumhuriyet savcısı tarafından karar verilmesi durumunda "Cumhuriyet savcısı kararını derhal hakimin onayına sunar ve hakim, kararım en geç yirmidört saat içinde verir" (CMK m. 135/1 c.2).
CMK m. 135/1 c.3'de "sürenin dolması veya hakim tarafından aksine karar verilmesi halinde tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından derhal kaldırılır" denilmiştir. Bu sure içinde elde edilmiş olan bilgiler delil olarak değerlendirilemez.
CMK m. 135/3 c.l'de "kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite olanak veren kodu, tedbirin türü, kapsamı ve süresi belirtilir" denilmek suretiyle bu hususa işaret edilmiştir.
Bunlar dışında, şüpheli veya sanığa yüklenen fiilin CMK m. 135/6'da sayılan suç tanımlarından birisine uyduğunu ve suçun aydınlatılmasının başka türlü mümkün olmadığını gösteren olgular yanında ayrıca şüpheli veya sanığın söz konusu fiili işlediği veya buna iştirak ettiğine dayanak oluşturan şüphe nedenleri ile tedbire Cumhuriyet savcısı tarafından karar verilmesi durumunda gecikmede sakınca bulunduğunu gösteren olgular, tedbire başlama ve sona erme tarihi ve saatinin mutlaka kararda gösterilmesi gerekir.
CMK m. 137/1 uyarınca "Cumhuriyet savcısı veya görevlendireceği adlî kolluk görevlisi, telekomünikasyon hizmeti veren kurum ve kuruluşların yetkililerinden iletişimin tespiti, dinlenmesi veya kayda alınması işlemlerinin yapılmasını ve bu amaçla cihazların yerleştirilmesini yazılı olarak istediğinde, bu istem derhâl yerine getirilir" denilmektedir CMK m. 137/1 istemin yerine getirilmemesi durumunda zor kullanılabileceğini açıkça öngörmüştür.
CMK m. 137/2'de "tutulan kayıtlar, Cumhuriyet savcılığınca görevlendirilen kişiler tarafından çözülerek metin haline getirilir. Yabancı dildeki kayıtlar, tercüman aracılığı ile Türkçe'ye çevrilir". Yön. m.21'e göre bu kurum görevlisi teknik uzman tarafından yapılacaktır.
Bu konuda verilecek kararlar, Cumhuriyet savcısı veya görevlendireceği adli kolluk görevlileri tarafından Başkanlığa iletilir. Kararlar işletmecilere gönderilmez. Söz konusu kararlar ilgili kurum görevlileri ve Başkanlık çalışanları aracılığıyla teknik uzmanın nezaretinde yerine getirilir.
İşlemin başladığı ve bitirildiği tarih ve saat ile işlemi yapanın kimliği bir tutanakla saptanır.
CMK m. 135/3 c.2 de kararın en çok üç ay için verilebileceğini ve bu sürenin ancak bir defa uzatılabileceğini öngörmüştür. Buna göre CMK uyarınca uzatma ile birlikte kararın süresi 6 ayı geçemeyecektir.
Ancak, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi halinde, hakim 1 aydan fazla olmamak üzere sürenin müteaddit defalar uzatılmasına karar verebilir. 5353 sk m.17 ile Değ CMK m.135
Bu sürenin kararın verildiği andan itibaren işlemeye başlayacağı kabul edilmelidir.
Eğer sürenin, kararın uygulanmasına başlandığı tarihten itibaren işlemeye başlayacağı kabul edilirse, tedbiri uygulama durumunda olan kolluğun tedbirin süresini istediği andan itibaren başlatabilmesine ve böylece tedbirin uygulamada kötüye kullanılmasına olanak sağlanmış olur. Ne var ki, CMK m. 135/1 c. 2'deyer verilen "işlemin başladığı ve bitirildiği tarih ve saat ... tutanakla saptanır" yönündeki hüküm, sürenin, kararın uygulanmaya başlandığı andan itibaren işleyeceği, şeklinde anlamaya müsait olsa da bu hüküm muhtemel hak ihlallerinde sorumluluk alanını tespit açısından konulmuştur.
Belirli bir süre uygulanan tedbire, koşulları ortadan kalktığı gerekçesiyle son verilmiş ise, sonradan koşullan gerçekleştiği için aynı şüpheli veya sanık hakkında aynı suç nedeniyle tedbire yeniden karar verilemez. Gerçekten CMK m. 135/3 c.2'den, üç aylık süre ile uzatma süresi arasında bir kesinti olmayacağı sonucu ortaya çıkmaktadır. Buna karşılık şüpheli veya sanığın CMK m. 135/6'da öngörülen bir başka suçu işlediği veya buna iştirak ettiği şüphesine dayanarak, tedbire yeniden karar verilebilmesine de bir engel yoktur.
CMK m. 135/1 c.3'te sürenin dolması veya Cumhuriyet savcısı tarafından verilen kararın hakim tarafından sonradan onaylanmaması, tedbire son verilmesini gerektiren bir neden olarak düzenlenmiştir.
Bu tedbirin uygulanmasından sonra, artık gerek duyulmayan ve bu tedbirlerin hukuka aykırı olarak uygulanması sonucu elde edilmiş olan bilgilerin yok edilmesi gerekir.
CMK m. 137/3 c. 2'de tedbir uygulanması sonucu elde edilen bilgilerin savcının denetimi altında yok edileceği öngörülmüş ve bu yükümlülüğün yerine getirilmesi, "tedbire son verilmesi" koşuluna bağlanmıştır.
CMK m. 135/5'te, "bu madde hükümlerine göre alınan karar ve yapılan işlemler, tedbir süresince gizli tutulur" denilmektedir.
Bu tedbirin kalkmasından sonra "tespit ve dinlemeye ilişkin kayıtlarını yok edilmesi halinde, soruşturma evresinin bitiminden itibaren en geç onbeş gün içinde, Cumhuriyet Başsavcılığı, tedbirin nedeni, kapsamı, süresi ve sonucu hakkında ilgilisine yazılı olarak bilgi verir". AA.137/4 Bildirme yükümlülüğünün kapsamına yalnızca şüpheli veya sanık değil, tedbirle ilgili olan herkesin alınması yerinde olmuştur.
Tedbirin uygulanmasından sonra başvurulan denetim muhakemesi olanakları, yalnızca tedbirin hukuka aykırılığının tespiti sonucuna yol açabilmektedir
Tedbirin gizli olma niteliğinden ileri gelen bu sakıncanın ortadan kaldırılabilmesi için, koruma tedbirlerinden zarar gören kişiler için devletin tazminat yükümlülüğü kabul edilmelidir. İlginçtir ki, CMK m. 141'de yer verilen tazminat ödenmesini gerektiren durumlar arasında hukuka aykırı olarak telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesine yer verilmemiştir. Bu durumda idarenin sorumluluğuna ilişkin genel kurallar çerçevesinde devletin tazminat sorumluluğuna gidilebilecektir.
CMK m. 138/2, yapılmakta olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmayan ve ancak başka bir suçun işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delilin elde edilmesi durumunda; bu delil muhafaza altına alınır ve durum Cumhuriyet savcılığına derhal bildirilir.
CMK m. 135/6'da olmayan bir suçun işlenmesi ile ilgili delil tespit edildiğinde bu delil kullanılamaz. Ancak o suç açısından şüphe sebebi olarak alınıp o suç soruşturmasına başlama sebebi sayılabilir.
Sanığa veya şüpheliye yüklenen suç dolayısıyla müdafiin bürosu, konutu ve yerleşim yerindeki iletişim araçlan denetime tabi tutulamaz.
Avukatın savunmasını üstlendiği şüpheli veya sanık ile haberleşmesi denetlenemez. Bunun dışında, avukatın kendisi suç işleme şüphesi altındaysa ve diğer dinleme koşulları varsa 135 nci madde uygulanabilecektir.