Türk Hukuku «ifade alma» ve «sorgu» arasında önemli bir fark yaratmıştır: “İfade alma”, suçlanan kişinin kolluk kuvvetleri ya da savcı önünde yaptığı açıklamalardır (CMK 2/1-g). “Sorgu” ise, böyle bir kişinin hakim önünde açıklamalarda bulunmasıdır (CMK 2/1-h).
Burada şuna dikkat etmek gerekir. Devletin şüphelenmediği kişiye soru sorması da mümkündür. Buna “bilgi toplama” denir.
Kanunun kabul ettiği sisteme göre, kolluğun yapacağı bütün araştırma ve soruşturma işlemleri için C. savcısından her bir işlem için tek tek yazılı emir alması gerekir (CMK 161/2).
Bu nedenle, kolluk “kendiliğinden” tanık dinleyemez, şüpheli veya sanık ifadesi alamaz.
Ancak 6638 sayılı yasa ile, PVSK‟nun 15 inci maddesine Polis, müşteki, mağdur veya tanık ifadelerini, ikamet ettikleri yerlerde veya işyerlerinde de alabilir. Bu fıkranın kapsamı ile uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar İçişleri Bakanlığınca belirlenir,” fıkrası eklenmiştir.
CMK 161 gereğince, soruşturma evresinin sorumlusu C. savcısı olduğuna göre, bu hüküm öncelikle CMK‟na aykırıdır. Kaldı ki mağdur sıfatıyla da olsa bir kişinin ifadesinin alınması için (zorunlu tıbbi zorunluluklar dışında) evine veya işyerine kolluğun gelmesi, toplumsal çevre açısından o kişi üzerinde olumsuz etki yapabilir. Ayrıca önemli bir delil olan tanık ifadesi, üçüncü kişilerin muhakeme konusu olayla ilgili olarak beş duyuları vasıtasıyla sahip oldukları bilgileri, C. savcısı, hakim veya mahkemeye anlatmaları demek olduğundan (CMK 43/5), tanık ifadesini alma yetkisinin kolluğa verilmesi CMK‟nun ruhuna aykırıdır.
Her ne kadar PVSK 15/1‟de “Polis, yaptığı tahkikat esnasında ifadelerine müracaat lazım gelen kimseleri çağırır ve kendilerine lüzumu olan şeyleri sorar” denilmekte ise de, bunu “bilgi alma” şeklinde anlamak gerekir.
Kanuna göre, her ifade ve sorguda kişinin kimliğinin tespiti zorunludur (CMK 147/1-a). Kişi susma hakkına sahip ise de, kimliğine ilişkin soruları doğru olarak yanıtlamak zorundadır.
Kişi kimliğini açıklamazsa, Kabahatler Kanunundaki “kimliği bildirmeme kabahati” (KK 40) oluşur. Bu halde öncelikle idari para cezası verilir ve “tutularak” durumdan derhal C. savcısı haberdar edilir. Bu kişi, kimliği açık şekilde anlaşılıncaya kadar, gözaltına alınır, gerekirse tutuklanır (KK 40). Kişinin kimliğinin belirlenmesi halinde, gözaltı veya tutuklama haline derhal son verilir.
Şayet şüpheli “başkasına ait kimlik veya kimlik bilgileri” vermiş ise, o zaman, TCK‟daki “başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması” başlıklı 268/1‟deki suçu işlemiş olur ve iftira suçuna ilişkin hükümler ile cezalandırılabilir.
Kimliğin saptanmasında; adı, soyadı, TC kimlik numarası, ana baba adı, doğum tarihi, nüfusa kayıtlı olduğu yer, okur-yazarlık ve sabıka durumu, uyruğu, yerleşim yeri ve diğer irtibat adresleri sorulur.
Bunun yanında, işi, aylık geliri, medeni hali, varsa çocuk sayısı gibi, cezanın kişiselleştirilmesine etki edecek ekonomik sorular da sorulur.
Fizik kimliğin tespiti ise, sadece kimliği belli olmayan şüpheliler hakkında kabul edilmiştir (CMK 81).
Suçlamayı (isnadı) öğrenme savunma hakkının en temel unsurlarındandır. Bundan ötürü şüpheliye soru sormadan önce, kendisine yükletilen suç anlatılır (CMK 147/1-b).
Burada önemli olan, yüklenen fiilin ayrıntılarının da açıklanmasıdır. İyi bir ifade alma ya da sorgu, kişiye suçlandığı olay açıklandıktan sonra, bu olayı anlatmasına fırsat verilen biçimde yürütülen ifade veya sorgudur. Kişi olayı anlattıktan sonra, kendisine aydınlatıcı soruların sorulmasına engel bir kural da yoktur.
Şüpheli veya sanığın soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında müdafiin hukuki yardımından yararlanma hakkı vardır (CMK 149). İlgiliye bu hak anlayabileceği bir şekilde bildirilmezse, kendini veya yakınlarını suçlayıcı beyanda bulunabilir. Bu nedenle, ifade öncesinde hak bildirmenin önemi büyüktür. Şüpheli kendisine müdafi seçebilir.
Bununla birlikte kişi müdafiden yararlanma hakkından vazgeçebilir. Ancak, aşağıda irdeleyeceğimiz gibi, kanundan doğan, yani şüpheli istemese de kendisine atanan zorunlu müdafiin yardımının gerekli olduğu hallerde, vazgeçme hakkı yoktur.
Şunu hatırlatmakta yarar görmekteyiz. Zorunlu müdafilik halleri dışında, müdafisiz olarak, kollukta alınan ifadenin, hakim veya mahkeme önünde şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadığı hallerde, bunların hükme esas alınması yasaklanmıştır (CMK 148/4).
Kolluk tarafından yakalanıp da gece eve gelmeyen bir kişi, aile içerisinde kaygıya sebebiyet verir. Bu nedenle bir kişinin devlet tarafından yakalanarak gözaltına alındığının yakınlarına bildirilmesi Anayasal bir haktır (CMK 95, 147, Yakalama Yönetmeliği 8).
Anayasaya göre, şüpheli veya sanığın “kendisini suçlamama hakkı” vardır (AY 38/5). Bu hakkın kendisine bildirilmesi zorunludur (CMK 147/l-e, Yakalama Yönetmeliği 23-e).
Bu hak kişiyi, kendi aleyhine suçlamada bulunma tehlikesinden korumak için kabul edilmiş, pasif bir haktır.
Ancak, önemli olan şudur ki, şüpheliye veya sanığa lehine delileri toplama hakkı olduğu da mutlaka hatırlatılmalıdır ki, susma hakkından dolayı olası bir zarar görmesin. Söz gelimi, etkin pişmanlık, uzlaşma olanaklarından yoksun kalabilir. Müdafi, susma hakkının kullanılıp kullanılmamasının olumlu ve olumsuz tüm yanları ile ilgili, aydınlatıcı bilgi vermek zorundadır.
Sanığın hazır bulunmaması halinde, hakkında duruşma yapılamaz (CMK 193/1). Ancak, mahkemece sorgusu yapılmışsa ve sanık veya yetkili kılınan müdafii isterse, sanık duruşmada hazır bulunmadan bağışık tutulabilir (CMK 196/1). Alt sınırı beş yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda sorgu istinabe yolu ile yapılabilir (CMK 196/2). Bu suçlarda sorgu SEGBİS yolu ile yapılabilir (CMK 196/4).
SEGBİS sistemi gerek teknik bağlantı zorlukları ve gerekse savunmanın etkin biçimde yapılamamasına neden olduğundan, faydadan çok zarar getiren bir sistem olarak gözükmektedir. Sanığın duruşmadaki hal ve davranışları, müdafii ile canlı iletişim kurma gibi etkin sonuç doğuracak savunma yöntemlerini de olumsuz etkileyen bir hal yaratılmıştır. Çapraz sorgu uygulamaları açısından da sakıncaları açıkça görülen bu sistem yarardan çok zarar getirmektedir.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen, 25 Ağustos 2017 tarihli KHK 694, 147 nci maddesiyle, Ceza Muhakemesi Kanununun 196 ncı maddesinin dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirmiştir.
“(4) Hâkim veya mahkemenin zorunlu gördüğü durumlarda, aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle yurt içinde bulunan sanığın sorgusu yapılabilir veya duruşmalara katılmasına karar verilebilir.”
Hâkim veya mahkemenin uygun gördüğü durumlarda, aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle şüpheli veya sanığın sorgusu yapılabilir veya duruşmalara katılmasına karar verilebilir (KHK 667 m. 6/1-i).
Alınan ifade veya yapılan sorgu ile ilgili bir tutanak düzenlenir (CMK 147/1-i; Yakalama Yönetmeliği 23-j). Bu tutanakta: İfade verme veya sorguya çekme işleminin yapıldığı yer ve tarih, bu işlemler sırasında hazır bulunan kişilerin isim ve sıfatları ile, ifade veren veya sorguya çekilen kişinin açık kimliği, ifade vermenin veya sorguya çekmenin yapılmasında yukarda söylenen işlemlerin yerine getirilip getirilmediği, bu işlemler yerine getirilmemişse sebepleri, tutanak içeriğinin ifade veren veya sorguya çekilen ile hazır bulunan müdafi tarafından okunduğu ve imzalandığı yazılacaktır.
Burada üzülerek söylemek gerekirse, bazı müdafilerin önceden hazırlanmış bulunan ifade tutanaklarını, ifade sırasında hazırmış gibi imzaladıkları yolunda duyumların varlığı da bir gerçektir. Müdafiin hazır bulunması bir noterlik işlevi değildir. Şekli bir bulunma hiç değildir. Kanun koyucu adil yargılamanın gereği olarak ve savunma hakkının tam kullanımını sağlamak için müdafiin hazır bulunmasını amaçlamıştır. Bunun aksine davranış hem yasaktır, hem suçtur, hem de avukatlık etiğine aykırıdır.
Tutanakta son olarak, imzadan çekinme halinde, bunun nedenleri yer alacaktır.
İfade almanın teknik olanaklardan yararlanılarak kayda alınması Kanunda mecburi tutulmuş iken (CMK147/1-h), yönetmelikte ihtiyari tutulmuş olması (Yakalama Yönetmeliği 23-i) dikkat çekicidir. Kanun, yönetmelikten önce uygulanacağı için, her ifadenin teknik olanaklarla kayda alınması zorunludur.
Kanun, soruşturma evresinde şüphelinin ifadesi alınırken en çok üç avukatın hazır bulunmasına izin vermiştir (CMK 147/2). Bu madde hükmünde 676 sayılı KHK ile yapılan kalıcı değişiklik ile, örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar bakımından, kovuşturma evresindeki duruşma için de en çok üç avukat bulundurma imkanı verilmiştir (KHK 767 m. 1).
Diğer taraftan, terör suçları ve toplu işlenen suçlarda OHAL‟in devamı süresince yürütülen soruşturma ve kovuşturmalarda en çok üç avukata izin verilmiştir (KHK 667 m. 6/1-ğ).
Görüldüğü gibi, genel usulde yapılan soruşturmalarda sadece ifade alma sırasında üç avukat sınırlaması kabul edilmişken, örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçların ve OHAL suçlarının soruşturmasında yapılan tüm işlemler bakımından üç avukat kısıtlaması söz konusu olmaktadır.