Olay yeri incelemesi bittikten sonra, bulunan delillerin toplanmasına geçilir. Deliller toplanırken, bozulmalarına, değişmelerine, kaybolmalarına, meydan verilmeyecek tedbirler alınır. (Kenarlarından tutma, eldiven takma, kıskaç kullanma) .. gibi) Bu şekilde toplanan deliller geçici ve basit ambalajlarına konur. Delillerin muhafazası, suç sayılan olayın meydana geldiği andan itibaren başlar. Olay yerinin açık veya kapalı saha oluşu, hava durumu, delillerin kimyasal ve fiziksel özellikleri göz önünde bulundurularak gerekli koruyucu tedbirler alınır. Olay yerinde kalması zaruri görülen deliller, soruşturma veya inceleme sonuçlanıncaya kadar görevlendirilecek nöbetçilerle korunur. Diğer deliller, ilgili yerlere gönderilmek üzere soruşturmayı yapan emniyet biriminde, kilitli ve mahsus odalarında veya çelik dolaplarda muhafaza edilir. İlgililerden başkasının herhangi bir sebeple bu yerlere girmelerine veya dolapları açmalarına müsaade edilmez. Polis laboratuarlarına gönderilen delillerin muhafazası, laboratuar görevlilerince sağlanır.
Delillerin paketlenmesi, tutanak düzenlenmesi ve Cumhuriyet savcılığına iletme hususlarında Suç Eşyası Yönetmeliği uygulanır.
Suç Eşyası Yönetmeliği m.5'e göre; Elkoyma tutanağına; elkonulan eşyanın cinsi, miktarı, üzerindeki işaret, yazı ve numaraları, tür, marka, model ve ölçü gibi benzerlerinden ayırt etmeye elverişli bütün nitelikleri, takdir ettirilen değeri, hangi suçtan dolayı kimden, nereden ve ne suretle alınmış olduğu, soruşturma evrakı numarası, hazır olan mağdur, suçtan zarar gören, şüpheli veya sanık ile bunların vekil ya da müdafiinin, bilirkişi ve tanıklar ile huzurda bulunan diğer kişilerin ve elkoyma işlemini yapan kolluk görevlilerinin açık kimlikleri, işlemin yeri, tarihi ve saati yazılır; ilgililerin imzası, imza bilmeyenlerin parmak izi alınır; okuma ve yazma bilen şahısların ad, soyad ve adresleri kendi el yazıları ile yazdırılır, bu şekilde düzenlenen tutanak, soruşturma evrakına eklenir.
Elkonulan eşya, uygun şekilde ambalajlandıktan sonra, ambalajın ebadına, delillerin mahiyetine göre, tel, sicim, ip veya uygun görülen benzerleri ile bağlanıp, açıldığında yeniden kullanılamayacak derecede bozulan ve açıldığı belli olan mühür bandı, kendinden yapışkanlı güvenlik poşeti, üzerinde seri numarası bulunan tek kullanımlık hazır mühür, kurşun veya mum ile mühürlenir; ayrıca, suç eşyasına bağlanan etiket üzerine eşyanın cinsi, miktarı, kimden alındığı ve soruşturma evrakının numarası yazılmak suretiyle Cumhuriyet başsavcılığına tevdi edilir.
Bu şekilde adli kolluk tarafında Cumhuriyet savcılığına tevdi edilen suç eşyası adli emanet memuruna teslim edilir. Teslim alınan suç eşyası, emanet makbuzu tanzim edildikten sonra, etiketi üzerine, soruşturma veya esas defterinin sıra numarası yazılmak suretiyle suç eşyası esas defterine kaydedilir.
Elkonulan suç eşyasına mahsus makbuz dört nüsha olarak düzenlenir. Bir nüshası soruşturma evrakına bağlanmak üzere Cumhuriyet başsavcılığına gönderilir, bir nüsha ilgili kolluk birimine verilir ve diğer nüshaları kartonunda saklanır.
Eşyasına elkonulanın talebi hâlinde makbuzun bir örneği kendisine verilir.
Emanet memuru, Suç Eşyası Yönetmeliği 5 inci maddedeki usule göre ambalajlanmamış veya mühürlenmemiş olan suç eşyasını teslim alamaz.
İfadesinin alınması veya sorgusunun yapılması için, şüpheli veya sanığın kural olarak davetiye ile çağrılması gerekir. Ancak madde, çağrılma nedeninin ve kişi gelmezse zorla getirilebileceğinin davetiyeye yazılmasını öngörmektedir.m.145
Tanıklar çağrı kâğıdı ile çağrılır. Çağrı kâğıdında gelmemenin sonuçları bildirilir. Tutuklu işlerde tanıklar için zorla getirme kararı verilebilir. Karar yazısında bu yoldan getirilmenin nedenleri gösterilir ve bunlara çağrı kâğıdı ile gelen tanıklar hakkındaki işlem uygulanır. M.43
Usulüne uygun olarak çağrılıp da mazeretini bildirmeksizin gelmeyen tanıklar zorla getirilir. M.44
Mağdurun tanık olarak dinlenmesi halinde, yemin hariç, tanıklığa ilişkin hükümler uygulanır. M.236
m.146
Hakkında tutuklama kararı verilebilmesi ya da yakalama müzekkeresi kesilebilmesi için yeterli nedenler bulunan şüphelinin veya sanığın; Kendisine usulüne uygun olarak davetiye tebliğine rağmen gelmeyen sanığın veya şüphelinin zorla getirilmesine karar verilebilecektir, m.146/1
Zorla getirme kararında şüpheli veya sanığın açıkça kim olduğu, kendisi ile ilgili suçu, gerekiyorsa eşkali (fiziğini belirleyen özellikleri) belirlenecek ve asıl önemlisi, zorla getirilmesine neden olan hususlar belirtilecektir. Bu kararın bir örneği şüpheli veya sanığa verilecektir. Bu nedenle zorla getirme kararları iki nüsha halinde adli kolluk görevlisine gönderilmesi yerinde olacaktır.
Usulüne uygun olarak çağrılıp da mazeretini bildirmeksizin gelmeyen tanıklar zorla getirilir. M.44
Mağdurun tanık olarak dinlenmesi halinde, yemin hariç, tanıklığa ilişkin hükümler uygulanır. M.236
(m.147-148)
İfade CMK m.2/g bendi ile Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği 4. maddesinde tanımlanmıştır. Buna göre "soruşturma konusu suç ile ilgili olarak şüphelinin kolluk veya Cumhuriyet savcısı tarafından dinlenmesi ifade almadır." CMK'na göre artık şüpheliden kişisel delil elde etmenin özellikle şüpheli veya sanığın ikrarının önemi kalmamıştır.
Önce şüpheli veya sanığın kimliği saptanır. Şüpheli veya sanık kimliği ile ilgili sorulara doğru cevap vermek zorundadır. Burada susma hakkından ayrı bir durum söz konusudur. Susma hakkı şüpheli veya sanığın kendisine isnat olunan suç ile ilgili açıklama yapmama hakkıdır. Kimliğine ilişkin bilgileri vermeme hakkı değildir.
Uygulamada kolluk tarafından alınan şüpheli ifadelerinde bazen "İfademi Cumhuriyet savcılığında vereceğim" şeklinde tek cümlelik beyanlara rastlanmaktadır. Kanaatim o ki şüphelinin böyle bir hakkı yoktur. Şüpheli ya savunma yapacak ya da susma hakkını kullanacaktır. Yoksa şüpheli kolluğa "ben size ifade vermiyorum, sadece Cumhuriyet savcısına ifade veririm" tarzında bir beyanda bulunamaz. Ancak böyle bir beyan şüphelinin o anda "Susma hakkını" kullandığı şeklinde anlaşılabilir. Zira şüpheli bu beyanı ile o suç hakkında açıklama yapmayacağını belirtmiştir.
Şüpheli veya sanığın kimliğine ilişkin bilgi vermemesi veya yanlış bilgi vermesi ayrı bir ceza soruşturması konusu olabilir. Savunma esnasında kimliği ile ilgili sorulara yanlış cevap veren şüpheli veya sanığın eylemi; eğer gerçek hayatta o kimlikte biri yok ise TCK m.206 Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunma suçunu, gerçek hayatta böyle bir kişi mevcut değilse bu durumda da TCK m.268'deki başkasına ait kimlik bilgilerinin kullanılması suçları oluşabilir.
Şüphelinin kimliği hakkında herhangi bir bilgi vermemesinin yaptırımı 5237 sayılı TCK Adliyeye karşı suçlar bölümünde düzenlenmiş değildir. Kabahatler Kanunu m.32 ye aykırılık oluşturabilir.
Kişinin nüfusa kayıtlı olmaması ya da kimliğini açıklamaması veya açıklayacak durumda bulunmaması gibi nedenlerle kişinin kimliğinin saptanamaması durumunda da 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanununun 3233 sayılı Kanunla değişik 17. maddesine göre kişinin 24 saate kadar gözaltına alınması söz konusudur. Bu sürede polis kişinin eşgali, parmak izi fotoğrafı gibi hususları kullanarak kişinin kimliğini belirleyecektir.
CMK m.148
Delil yasaklarının ifade ve sorgu aşamasındaki yansıması yasak ifade ve sorgu yöntemleridir. Esasen delil yasakları buna göre daha geniş bir anlam içerir.
Buna göre;
1-) En temel kural, sanığın ruhi durumunu tespit etmek ve sonra ona, onun seviyesinde yaklaşmak, yani sanığı kendine çekmektir.
2-) İfade alan, sanık ile devamlı olarak bakışları ile bağlantı kurmak zorundadır.
3-) Belki de en önemli koşul, ifade almadaki güven unsurunu harekete geçirici bir atmosfer yaratılmasıdır.
4-) İfade alma, acele ile bitirilmek zorunda olmadan,sakin gerçekleştirilmeli ve sinirlenilmemelidir. Sorular sanık tarafından değil ifade alan memur tarafından sorulmalıdır.
5-) İfade alan, sanık karşısında ihtiyatlı olmak zorundadır. O, bütün gerçekleri bilmeden ve tanımadan, sanığın ifadesini acele bir şekilde özetlemekten kaçınmalıdır.
6-) Başarılı bir ifade alma için diğer bir ilke ise, ifade alanın ifade almayı iyi bir şekilde sevk ve kullanılan dilde açıklıktır.
7-) İfade alanın, sanığın kişiliği ve fiil konusunda, mümkün olduğu kadar çok bilgi sağlanmasının ayrıca önemi vardır.
Şüpheli ve sanık soruşturma ve kovuşturmanın her aşamasında bir veya birden fala müdafi yardımından yararlanabilir. Ancak soruşturma aşamasında ifade alma sırasında müdafi sayısı üçten fazla olamaz. Şüphelinin kanuni temsilcisi var ise bu kanuni temsilci de şüpheli için müdafi seçebilir.
Bu sayılan durumlarda şüpheli veya sanığın müdafii yoksa resen bir müdafii görevlendirilir.
Soruşturma ve kovuşturmanın her aşamasında müdafiinin şüpheli veya sanıkla görüşme,
İfade alma veya sorgu sürecinde şüphelinin yanında bulunma,
Hukuki yardımda bulunma hakları vardır.
Bu haklarının engellenemeyeceği ve kısıtlanamayacağı kabul edilmiştir.
Sanığın veya şüphelinin müdafii yok ise; istemi üzerine veya zorunlu müdaf ilik durumlarında ifadeyi alan merci veya sorguyu yapan hakim tarafından kovuşturma aşamasında davayı gören mahkeme tarafından istenmesi üzerine soruşturmanın ya da kovuşturmanın yapıldığı yerde bulunan Baro tarafından görevlendirme yapılır. Şüpheli veya sanık sonradan kendisi bir müdafi seçerse Baronun görevlendirdiği müdafiin görevi sona erer.
Kişi kendisi müdafi tayin edemeyecek durumda olduğunu beyan ederse istemi halinde kendisine bir müdafi görevlendirilir.
Şüpheli veya sanığın birden fazla olması durumunda bunların yararları birbirine aykırı ise (menfaatleri çatışan) bu durumda her birine ayrı müdafi tayin edilir. Menfaatleri aynı yönde ise tek müdafii hepsini savunabilir.
Ceza davasının, hakkaniyete uygun tarzda adil yargılama ilkesine uygun olarak yürütülebilmesi için, savunma yönünden çok önemli olan bir ilkeyi belirtmektedir: Avukatın, aynı davada birden fazla sanığı veya soruşturmada birden fazla şüpheliyi savunma görevi alabileceği kabul edilmiştir. Ancak bunun koşulu, bu kişilerin davanın savunulmasındaki yararlarının çelişkili olmaması yani birbirine uygun bulunması olarak saptanmıştır.
Bu yetki ve görevler:
Şüphelinin ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi raporları ve adı geçenlerin hazır bulunmaya yetkili oldukları adli işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında müdafiinin incelemesi engelleyecek gizlilik kararı verilemez.
Soruşturma evrakı hakkında gizlilik kararı verilerek müdafiinin inceleme yetkisi kısıtlanmış olsa dahi iddianamenin mahkemeye verildiği andan itibaren müdafii dosya içeriğini ve muhafaza altına alınmış delilleri inceleyebilir, bütün tutanak ve belgelerin örneklerini harçsız alabilir.
Müdafiinin bu düzenlemelere aksi yöndeki davranışları yetkiyi kötüye kullanma sayılabilir. CMK da buna bir yaptırım öngörülmemiştir. Ancak disiplin ve görevi ihmal veya kötüye kullanma açısından düşünülebilir.
Müdafiinin sahip olduğu bu yetkilerin tamamına zarar görenin vekili de sahiptir. M.153/5
CMK. m. 151'e eklenen dört fıkra ile müdafinin görevinden yasaklanması düzenlemiştir.
150 nci madde gereğince atanan müdafii duruşmaları noksansız izleyecek, görevinin gereklerini yerine getirecektir. Görevini gereğince yerine getirmeyerek duruşmada hazır bulunmaz veya vakitsiz olarak duruşmadan çekilecek olursa hâkim veya mahkeme hemen başka bir müdafii atayacaktır. Bu hâl duruşmanın ertelenmesi nedeni de olabilecektir. Bu hâl avukatın savunmasını hazırlamak üzere yeterli zaman olmadığını açıklamasıdır.
Bu madde hükmü yalnızca duruşmaya ilişkin olarak düzenlenmiştir. Kıyasen soruşturma evresinde de uygulanabilir. Zira kişi hürriyetlerini sınırlamamak şartıyla Ceza Muhakemesi Kanunu'nda hüküm olmayan durumlarda kıyas yapılarak bu boşluk doldurulabilir.
149 uncu maddeye göre seçilen veya 150 nci maddeye göre görevlendirilen bir müdafi olmalıdır. Burada bu iki maddeden bahsedilmesi madde ile uyuşmamaktadır. Zira 3. fıkrada müdafiden başka hükümlü vekili avukattan da aynı cümle içinde söz edilmektedir ki bu kişinin seçilmesinin 149 ve 150. maddelerle ilgisi yoktur. Ayrıca CMK.'da 150. madde dışında da çeşitli hükümlerde müdafiin görevlendirilmesi düzenlenmiştir: Örneğin, m. 74/f. 2, 101/f. 3 gibi.
Avukatın, TCK m. 220, 314 ve terör suçlarından tutuklu ve hükümlü olanların müdafiiliğini/vekilliğini üstlenmiş olmasıdır.
Aynı suçlar (TCK m. 220, 314 ve terör suçları) nedeniyle müdafi hakkında kovuşturma açılmasıdır. Buna göre müdafiin, tutuklu şüpheli veya sanığa isnat olunan sözü geçen suçlara iştirak etmesi veya örgüt suçları açısından o örgüte üye olması nedeniyle hakkında kovuşturmanın açılmış bulunması (iddianamenin mahkeme tarafından kabul edilmiş olması) şarttır. Sadece ceza soruşturmasının başlamış bulunması yeterli değildir.
Görevden yasaklamaya ilişkin Cumhuriyet savcısının talebi ve müdafi hakkında kovuşturmanın yapıldığı mahkemenin kararının olmasıdır. Bu koşul gereği, müdafiin görevden yasaklanması mahkeme kararı güvencesine
bağlanmış olmaktadır. Tüm bu şartlar var olsa dahi mahkeme yasaklama karan verme konusunda takdir yetkisine sahiptir.
Bu kararlara karşı itiraz edilebilir. İtiraz sonucunda yasaklama kararının kaldırılması halinde avukat görevini devam ettirir. Müdafilik görevinden yasaklama kararı, kovuşturma konusu suçla sınırlı olmak üzere, bir yıl süre ile verilebilir. Ancak, kovuşturmanın niteliği itibariyle bu süreler altı aydan fazla olmamak üzere en fazla iki defa uzatılabilir. Kovuşturma sonunda mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi halinde, kesinleşmesi beklenmeksizin yasaklama kararı kendiliğinden kalkar.
Görevden yasaklama kararı, tutuklu veya hükümlü ile yeni bir müdafi görevlendirilmesi için derhal ilgili baro başkanlığına bildirilir. Böylece tutuklunun yeni bir müdafi seçmesi, baronun yeni bir müdafi görevlendirmesi ve bu şekilde savunma kurumunun boş kalmaması imkanı sağlanmış olmaktadır.
Müdafi veya vekil görevden yasaklanmış bulunduğu sürece başka davalarla ilgili olsa bile müdafiliğini veya vekilliğini üstlendiği kişiyi ceza infaz kurumunda veya tutukevinde ziyaret edemez.