CMK m. 100 Tutuklama Kararı Nasıl Verilir?

Tutuklama, suçlu olduğu konusunda henüz kesin hüküm bulunmayan ancak suç işledi­ği yönünde kuvvetli şüphe bulunan kişinin özgürlüğünün hâkim kararıyla geçici olarak kaldırılmasıdır. Tutuklamanın amacı, ceza muhakemesinde şüpheli veya sanığın hazır bu­lundurulmasını temin ederek muhakemenin gerçekleştirilebilmesini ya da muhtemel bir mahkûmiyetin ileride yerine getirilebilmesini sağlamaktır. Bu durumdaki kişiye, tutuklu (mevkuf), içinde bulunulan yasal duruma ise tutukluluk (mevkufiyet) denilmektedir.

Belirtelim ki Ceza Muhakemesi Yasası’nda şüpheli veya sanığın yokluğunda tutuklama kararı verilmesi olanağı, istisnalar dışında kaldırılmıştır. Bu nedenle Yasada önce yakala­ma koruma tedbirine daha sonra tutuklama koruma tedbirine yer verilmiştir.

Tutuklamanın Maddi Koşulları

Tutuklama, ihtiyari bir koruma tedbiridir. Tutuklama mecburiyeti yoktur. Tutuklamanın iki maddi koşulu vardır:

  1. Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunması,
  2. Yasada gösterilen tutuklama nedenlerinden birinin gerçekleşmesi. Tutuklama ka­rarı verilebilmesi için bu iki koşulun birlikte gerçekleşmiş olması gerekir.

Kuvvetli Suç Şüphesinin Varlığı

Somut delillere dayanmayan soyut suç şüphesi, tutuklama kararı verilebilmesi için yeterli değildir. Bu açıdan, tutuklama kararı verilebilmesi için tutuklamanın talep edildiği andaki delillere göre, kişinin fail veya suç ortağı olarak bir suçu işlediği konusunda kuvvetli bir şüphe duyulmalıdır. Öyle ki burada kamu davası açılması için aranandan daha kuvvetli bir şüphe aranmalıdır. Zira, tutuklama kişi özgürlüğünü ortadan kaldıran çok ağır bir tedbirdir. Kamu davasının açılması için yeterli şüpheyi (delili) kâfi gören (CMK m.170/1) yasa koyucu, tutuklama için somut delillere dayanan kuvvetli şüphe bulunmasını aramış­tır (CMK m.100/1).

Belirtelim ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sözleşme m.5/1-c hükmüne göre tu­tuklama açısından “makul bir şüpheye dayanma”yı aramaktadır.

Özel Tutuklama Nedeninin Varlığı

Kişinin suçluluğu hakkında somut delilere dayanan kuvvetli şüphe bulunması onun tu­tuklanması için yeterli değildir. Kişinin suçluluğu konusunda duyulan kuvvetli şüphenin yanı sıra tutuklama sebeplerinden herhangi birinin bulunup bulunmadığı da araştırılma­lıdır. Yasa’da tutuklama nedenleri sayılarak belirlenmiştir. 1) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların varlığı, 2) Şüpheli veya sanığın davranışlarıyla delilleri yok edeceğine, gizleyeceğine, değiştireceğine veya tanık, mağdur ve başkaları üzerinde baskı girişiminde bulunacağına dair kuvvetli şüphe uyan­dırması (CMK m. 100/2). Görüleceği üzere tutuklama sebeplerinin gerçekleştiği konusun­da da kuvvetli şüphe olmalıdır. Başka bir anlatımla şüpheli veya sanığın, kaçacağına veya delilleri karartacağına dair kuvvetli şüphe uyandıran deliller bulunmalıdır.

Tutuklama, ihtiyaridir. Tutuklamanın tüm şartları gerçekleşmiş olsa da hâkim veya mahkeme tutuklama kararı verme konusunda takdir hakkına sahiptir. Takdir hakkı, şüphesiz yazılı hukuk kurallarıyla hak ve adalet duygusuyla sınırlıdır. Türk hukukunda, hâkimin tutuklama kararı vermeye mecbur olduğu hiçbir hâl yoktur.

Şüpheli veya sanık hakkında birden fazla suçtan dolayı soruşturma ve kovuşturma başlatıldığı hâlde bir suçtan tutuklama kararı verilmiş olması diğer suçlardan dolayı tu­tuklama kararı verilmesini engellemez. Her bir suç için tutuklama koşulları ayrı ayrı de­ğerlendirilir ve aynı kişi hakkında birden fazla tutuklama kararı verilebilir. Böylece bir suçtan verilen tutuklama kararı kaldırıldığında diğer karar infaz edilmeye başlanabilir.

Yasal Karineler

Bazı suçlardan dolayı tutuklama kararı verilebilmesi için tutuklama sebeplerinin varlığı aranmaz. Bu suçların işlendiğine dair kuvvetli şüphe sebeplerinin (kuvvetli delillerin) var­lığı aynı zamanda tutuklama nedenlerinin varlığına karine olarak kabul edilebilir (CMK m.100/3). Bu suçlar şunlardır:

  • Türk Ceza Yasasında yer alan, 1)Soykırım ve insanlığa karşı suçlar (TCK m.76-78), 2)kasten öldürme (TCK m.81-83), 3)işkence (TCK m.94-95), 4)cinsel saldırı (ilk fıkrası dışında TCK m.102), 5)çocukların cinsel istismarı (TCK m.103), 6)uyuş- turucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (TCK m.188), 7)suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkraları dışında TCK m.220), 8)devletin güven­liğine karşı suçlar (TCK m.302- 304, 307-308), 9)anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar (TCK m.309-315),
  • Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Yasa’da tanımlanan silah ka­çakçılığı (m.12) suçları,
  • Bankalar Yasası m.22/2,4’te tanımlanan zimmet suçu (5411 sayılı Bankacılık K. m.160),
  • Kaçakçılıkla Mücadele Yasası’nda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar,
  • Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası m.68 ve 74’te tanımlanan suçlar,
  • Orman Yasası m.110/4,5’te tanımlanan kasten orman yakma suçları.

Tutuklamanın Biçimsel Koşulları

Tutuklama Yasağının Bulunmaması

Sadece adlî para cezasını gerektiren suçlarda veya vücut dokunulmazlığına karşı kasten işlenenler hariç olmak üzere hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez (CMK m.100/4). Basit suçlardan dolayı böylesine ağır sonuç­lar doğuran yani özgürlüğü kısıtlayan bir tedbire başvurulamaz. Suç karşılığında hem adli para cezası hem de hapis cezası öngörüldüğü hâlde tutuklama kararı verilebilmesi için hapis cezasının tutuklama yasağı kapsamında kalmaması gerekir.Onbeş yaşınıdoldur- mamış çocuklar hakkında üst sınırı beş yılı aşmayan hapis cezasını gerektiren fiillerinden dolayı tutuklama kararı verilemez (ÇKK m.21).

Yasa koyucu sadece adli para cezasını gerektiren veya hapis cezasının iist sınırı ikiyıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama yasağı öngörmüştür. On beş yaşını doldur­mamış çocuklar hakkında ise üst sınırı beş yılı aşmayan hapis cezasını gerektiren fiil­lerinden dolayı tutuklama kararı verilemez.

Muhakeme Şartının Gerçekleşmesi

Muhakemenin yapılabilmesi olumlu veya olumsuz bir şarta bağlıysa tutuklama için önce bu şartın gerçekleşmiş olması aranmalıdır. Çünkü tutuklama, muhakemenin yapılabilmesi için başvurulan bir koruma tedbiridir. Şartın gerçekleşmemesi nedeniyle muhakeme yapı­lamayacaksa böyle bir tedbire başvurmak da anlamsız ve haksız olur. Ancak durum şüphe­li ise tutuklama söz konusu olabilir. Örneğin, kovuşturulması şikâyete bağlı olup küçüklere veya beden ya da akıl hastalığı veya diğer engel dolayısıyla kendini yönetemeyenlere karşı işlenen suçlarda şikâyet aranmaksızın sanığın yakalanması mümkündür(CMKm.90/3). Bu hâlde şikâyetin söz konusu olup olmayacağı anlaşılıncaya kadar sanığın hâkim önüne çıkarılıp tutuklanması durumu ortaya çıkabilir (CMK m.91/6). Böyle bir olayda, sonuçta şikâyet edilmezse muhakeme şartı gerçekleşmeden tutuklamaya başvurulmuş demektir. Ayrıca, ağır cezalık meşhut suçlarda, bir muhakeme şartı olan yasama dokunulmazlığının kaldırılması aranmaksızın tutuklamaya başvurulabilmektedir (Ay m.83/2).

Sanığa Güvence Belgesi Verilmemiş Olması

Mahkeme, bulunduğu yer bilinmeyen veya yurt dışında bulunup da yetkili mahkeme önü­ne getirilemeyen veya getirilmesi uygun bulunmayan sanık yani gaip(CMK m.244/1) veya hakkındaki kovuşturmanın sonuçsuz kalmasını sağlamak amacıyla yurt içinde saklanan veya yabancı ülkede bulunan ve bu nedenle mahkeme tarafından kedisine ulaşılamayan kişi yani kaçak (CMK m.247/1) hakkında duruşmaya gelmesi hâlinde tutuklanmayacağı hususunda güvence belgesi verilebilir. Güvence belgesi verilmesi koşullara da bağlanabilir (CMK m.246, 248/7). Güvence belgesi verilen sanık duruşmaya geldiğinde hakkında tu­tuklama kararı verilemez. Sanık, hapis cezası alır, kaçma hazırlığında bulunur veya güven­ce belgesinin bağlı olduğu koşullara uymazsa belgenin geçerliliği kalmaz (CMK m.246).

Tutuklamanın Orantılı Olması

Soruşturma konusu fiilin (işin) önemi ve uygulanabilecek ceza veya güvenlik tedbiri dik­kate alındığında tutuklama haksızlığa sebep olabilecekse tutuklamaya karar verilemez. Bunun gibi tutuklama yerine bir başka ceza muhakemesi önlemiyle amaca ulaşılabilecek ise tutuklamaya karar verilemez. Tutuklamanın işin önemiyle verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiriyle ölçülü (orantılı) olması gerekir (CMK m.100/1).

Hâkim veya Mahkeme Kararı Bulunması

Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından karar verilir (CMK m.101/1, 162). Gecikmesinde tehlike varsa sulh ceza hâkiminin de talep olmaksızın yani re’sen tutuklama kararı vermesi mümkündür (CMK m.163). Belirtelim ki hukukumuzda koruma tedbirlerine hâkimin karar vermesi ve gecikmede tehlike hâlinde Cumhuriyet savcısının da koruma tedbirine karar vermesi ve Cumhuriyet savcının kararının hâkimin denetimine sunulması esası kabul edilmiştir. Ancak belirtelim ki tutuklama ve adli kontrol tedbirlerine hiçbir hâlde Cumhuriyet savcısı tarafından karar verilemez. Bu tedbirlere ancak hâkim kararı ile başvurulabilir.

Belirtelim ki sulh ceza hâkimi tutuklama kararını sorgudan sonra verir. Hâkim yaka­lanarak kendi önüne tutuklama talebiyle gönderilmiş olan şüpheliyi önce CMK m.147’de belirtilen usule göre sorguya çeker. Sulh ceza hâkimi, sorgu sonucunda tutuklama talebini yerinde görürse tutuklama kararı verir. Aksi takdirde, tutuklama talebinin reddine, şüp­helinin derhâl salıverilmesine karar verir.

Ayrıca, tutuklama talebinin reddedildiği hâllerde red kararına karşı Cumhuriyet sav­cısının itiraz etmesi hâlinde de itiraz merciinin tutuklamaya karar verme yetkisi vardır (CMK m.271). Kanaatimizce, itiraz mercii bu hâlde sanığın yokluğunda tutuklama ka­rarı verecektir.

Kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re’sen mahkemece karar verilir (CMK m.101/1). Belirtelim ki 1.1.2014 tarihine kadar, asliye ceza mahkemelerinde yapılan duruşmalarda Cumhuriyet savcısı bulunmaz. Dolayı­sıyla bu mahkemelerde Cumhuriyet savcısının istemi de söz konusu olamaz. Ancak tutukla­maya ve salıverilmeye ilişkin kararlara karşı Cumhuriyet savcısının kanun yoluna başvura­bilmesi amacıyla dosya Cumhuriyet başsavcılığına gönderilir (CMK Yürürlük K. Geç. m.3).

Suçtan zarar gören katılan sıfatını kazanmış ise kanımızca o da Cumhuriyet savcısı gibi tutuklama talebinde bulunabilir. Ancak bu tutuklama kararından önce de sanığın sor­gusu yapılmalı, tutuklama nedenleri konusunda savunması alınmalı, ayrıca müdafii yoksa müdafi tayin edilmelidir.

Kanun yolları aşamasında tutuklama kararı verilemez ancak tutukluluğun sona erme­sine karar verilebilir.

Tutuklama istendiğinde, şüpheli veya sanık, kendisinin seçeceği veya baro tarafından görevlendirilecek bir müdafiin yardımından yararlanır (CMK m.101/3).

Cumhuriyet savcısı tutuklama isteminde bulunduğunda mutlaka gerekçe gösterir ve adli kontrol uygulamasının neden yetersiz kalacağını hukuki ve fiilî yönleriyle açıklar (CMK m.101/1).

Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda; 1) kuvvetli suç şüphesini, 2) tutuklama nedenlerinin varlığını, c) tutuk­lama tedbirinin ölçülü olduğunu, gösteren somut deliller somut olgularla gerekçelendi- rilerek açıkça gösterilir. Tutuklamayla ilgili tüm kararlardan, tutuklamanın koşullarının tümünün gerçekleştiği veya hâlâ devam ettiği anlaşılmalıdır. Tutuklamayla ilgili kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle ken­dilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir (CMK m.101/2).

Tutuklamaya veya tutuklamanın devamına karar verilmezse şüpheli veya sanık derhâl serbest bırakılır.

Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde C. Savcısının tutuklama kararı verebilmesi müm­kün müdür?

Tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazılı veya bunun he­men olanaklı bulunmadığı hâllerde sözlü açıklanmayan kişilerin uğradıkları tüm maddi ve manevi zararları Devletten isteme hakları vardır (CMK m.141/l-g).

Şüpheli ve Sanığın Yokluğunda Tutuklama Kararı Verilmesi

Kaçaklar hakkında mahkeme tarafından yokluğunda tutuklama kararı verilebilir (CMK m.248/5). Kaçaklığa kovuşturma evresinde mahkeme tarafından karar verilmektedir. Bu nedenle kanımızca yasa metninde soruşturma evresinin makamlarından olan sulh ceza hâkimince de kaçaklar hakkında tutuklama kararı verileceğinin belirtilmiş olması çelişki­dir. Ayrıca, tutuklama talebinin reddedildiği hâllerde Cumhuriyet savcısının bu red kara­rına itiraz etmesi mümkündür. Bu itiraz üzerine merciinin itirazı kabul ederek tutuklama­ya karar vermesi mümkündür (CMK m.271). Sulh ceza hâkiminin Cumhuriyet savcısının tutuklama istemini reddettiği hâllerde şüpheli serbest bırakıldığından itiraz üzerine merci tarafından verilen bu tutuklama kararı şüphelinin yokluğunda verilmiş olacaktır.

Tutuklananın Durumunun Yakınlarına Bildirilmesi

Tutuklamadan ve tutuklamanın uzatılmasına ilişkin her karardan tutuklunun bir yakınına veya belirlediği bir kişiye, hâkimin kararıyla gecikmeksizin haber verilir. Ayrıca, soruş­turmanın amacını tehlikeye düşürmemek koşuluyla tutuklunun tutuklamayı bir yakınına veya belirlediği bir kişiye bizzat bildirmesine de izin verilir. Şüpheli veya sanık yabancı olduğunda tutuklanma durumu, yazılı olarak karşı çıkmaması hâlinde vatandaşı olduğu devletin konsolosluğuna bildirilir (CMK m.107). Belirtelim ki tutukluluğun yakınlarına bildirilmemesi hâlinde zarara uğrayanın, tüm maddi ve manevi zararlarını Devletten iste­me hakkı vardır (CMK m.141/1-h,142).

Tutukluluk Süresi

Tutukluluğun süresi, yargılamada makul süre ile aynı kavram olmamakla birlikte, muha­kemenin makul süre içerisinde yapılıp bitirilmesi ile yakından bağlantılıdır. Anayasa’ya göre de tutuklanan kişinin makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuştur­ma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakkı vardır (Ay m.19/7).

Ceza Muhakemesi Yasası’nda, tutuklukta geçecek süreler suçun ağırlığına göre fark­lı belirlenmiştir. Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde yani asliye ceza mahkemesinin görevine giren suçlarda tutukluluk süresi en çok bir yıldır. Ancak bu süre, zorunlu hâllerde gerekçesi gösterilerek altı ay daha uzatılabilir (CMK m.102/1). Asliye ceza mahkemesinin görevine giren işlerde toplam tutukluluk süresi en çok bir yıl altı ay olacaktır.

Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Al­tıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar ile 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terör­le Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlarda beş yılı geçemez. Dolayısıyla ağır cezalık suçlarda toplam tutukluluk süresi suçuna göre; 2 yıl+3 yıl= 5 yıl veya 2 yıl+5 yıl=7 yıldan fazla olamayacaktır.

Soruşturma evresinde tutukluluk süresi, ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işler bakımından altı ayı, ağır ceza mahkemesinin görevine giren işler bakımından ise bir yılı geçemez. Ancak, Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördün­cü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar, Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve toplu olarak işlenen suçlar bakımından bu süre en çok bir yıl altı ay olup, gerekçesi gösterilerek altı ay daha uzatılabilir (CMK m.102/4). Bu maddede öngörülen tutukluluk süreleri, fiili işlediği sırada on beş yaşını doldurmamış çocuklar ba­kımından yarı oranında, on sekiz yaşını doldurmamış çocuklar bakımından ise dörtte üç oranında uygulanır (CMK m.102/5).

Tutukluluğun hükmen tutukluluğa dönüştüğü hâllerde kanun yolu aşamasında ge­çen sürelerin yukarıda belirtilen tutukluluk sürelerinin hesabında göz önüne alınıp alın­mayacağı tartışmalıdır. Yargıtay, temyiz kanun yolu aşamasında geçen süreleri, tutukluluk süresinden saymamaktadır. Anayasa Mahkemesi de bireysel başvuru incelemeleri kapsa­mında aynı yönde karar vermektedir. Zira, hüküm ile tutuklamanın kuvvetli şüphe koşulu ortadan kalkmakta, hâkim olayın gerçekleşiş şekli konusunda kesin kanaate ulaşılmaktadır.

Anayasa Mahkemesine gore, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 102. maddesinde soruş­turma ve kovuşturma evrelerinde kişilerin tutulabileceği azami kanuni süreler düzenlen­miştir. Madde metninde, ağır ceza mahkemesinin görevine giren ve girmeyen işler bakı­mından bir ayrıma gidilmiştir. Bireyler hakkındaki birden fazla suça ilişkin soruşturma ve kovuşturmaların bir dosya üzerinden yürütülmesi veya bir dosyada birleştirilmiş olma­sı hâlinde bu soruşturma ve kovuşturmaların belli bir bütünlük içinde yürütüleceği göz önüne alındığında, uygulanan bir tutuklama tedbirinin soruşturma ve kovuşturmaların tamamı açısından sonuç doğuracağının kabul edilmesi gerekir. Bu nedenle azami tutuk­luluk süresinin kişinin yargılandığı dosya kapsamındaki tüm suçlar açısından en fazla beş yıl olması gerekir. Tutuklama tedbiri, bir yaptırım olmadığından aynı dosya kapsamındaki her bir suç için azami tutukluluk süresinin ayrı ayrı hesaplanması kabul edilemez (AyMK, 2012/521-2/7/2013, 2012/239-2/7/2013, 2012/1137-2/7/2013).

Uzatma kararları, Cumhuriyet savcısının, şüpheli veya sanık ile müdafiin görüşleri alındıktan sonra verilir (CMK m.102/3).

Tutukluluk sürelerinin dolması nedeniyle salıverilenler hakkında adli kontrole ilişkin hükümler uygulanabilir (CMK m.109/7).

Tutuklamaya İlişkin Kararlara Karşı Kanun Yolu

Kişi özgürlüğünü kaldırmaya yönelik çok ağır bir önlem olması nedeniyle tutuklamaya karşı kanun yoluna başvurulabilir (Ay m.19/8). Tutuklama kararına (CMK m.101/5), tu­tukluluğun devamına, tutukluluğun kaldırılmasına veya tutuklama yerine adli kont­rol uygulanmasına ilişkin kararlara karşı itiraz edilebilir (CMK m.105,104/2).

Cumhuriyet savcısı, şüpheliyi sorguya göndererek sulh ceza hâkiminden tutuklama istemesi veya tutuklama isteminin reddedilmesi hâllerinde verilen kararlara itiraz edebilir. Merciin itiraz üzerine tutuklama kararı vermesi mümkündür. İtiraz üzerine merciin ver­diği tutuklama kararlarına da itiraz mümkündür (CMK m.271/4).

İtiraz, ilgililerin kararı öğrendiği günden itibaren yedi gün içinde yapılır. Kararı veren mercie itirazı gösteren bir dilekçe verilir veya tutanağa geçirilmek üzere zabıt kâtibine beyanda bulunulur. Kararına itiraz edilen hâkim veya mahkeme, itirazı yerinde görürse kararını düzeltir; yerinde görmezse en çok üç gün içinde, itirazı incelemeye yetkili olan mercie gönderir (CMK m.268). Yasa’da belirtilen bu süreler içinde hüküm verilmemesi, bundan kaynaklanan tüm maddi ve manevi zararların Devletten istenmesi hakkını doğu­rur (CMK m.141/1-d).

Merci, yazı ile cevap verilmesi için itirazı, Cumhuriyet savcısı ve karşı tarafa bildirebi­lir (CMK m.270/1). Cumhuriyet savcısından görüş alınması durumunda, bu görüş şüp­heli, sanık veya müdafiine bildirilir. Şüpheli, sanık veya müdafii üç gün içinde görüşünü bildirebilir (CMK m.270/2).

Kural olarak itiraz hakkında duruşma yapılmaksızın karar verilir. Ancak merci gerekli gördüğünde, Cumhuriyet savcısı ve sonra müdafii veya vekili dinleyebilir (CMK m.271/1) yani duruşma yapabilir.

Tutukluluğun Denetlenmesi ve Sona Ermesi

Yasa Gereğince Denetlenmesi

Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresinin en etkin süjesidir. Sulh ceza hâkimi, kural olarak Cumhuriyet savcısının talebi üzerine, hak ve özgürlükleri güvence altına almak üzere bu evreye dâhil olmaktadır. Hak ve özgürlükler açısından bir güvenceye ihtiyaç duyulmadığı hâllerde Cumhuriyet savcısının inisiyatifi ele alması olağandır. Bu neden­le Yasa’ya göre, Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresinde tutuklamanın artık gereksiz olduğu kanısına varacak olursa şüpheliyi re’sen serbest bırakır (CMK m.103/2). Bu hü­küm, hâkim tarafından verilen bir tutuklama kararının (yargı kararının) adli-idari bir süje olan Cumhuriyet savcısı tarafından etkisiz kılınmasına imkân verdiği için eleştiri konusu yapılabilir. Ancak belirtelim ki bu hâlde Cumhuriyet savcısı hâkimin tutukla­ma kararını ortadan kaldırmamakta, tutuklama kararı ile kendisinin karar verdiği ana kadar geçen dönemi tutuklamanın koşulları bakımından değerlendirerek yeni bir karar üretmektedir. Bu hâlde Ay m.138/2 hükmüne aykırı bir davranış yani bir yargı kararına uymama söz konusu değildir. Sulh ceza hâkiminin tutuklama kararı, karar anına kadar geçen süreci değerlendiren ve ileriye dönük olarak sürekli kontrol edilmesi gereken ken­dine özgü bir yargı kararıdır.

Tutuklama kararları kural olarak en çok otuz gün hüküm ifade eder. Soruşturma ev­resinde, sulh ceza hâkiminin zorunlu savcı olarak görev yaptığı hâller hariç sulh ceza hâkiminin re’sen şüphelinin serbest bırakılmasına karar vermesi söz konusu değildir (CMK m.163). Bu evrede de en geç otuz günün sonunda Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından tutukluluğun devamı konusunda karar verilmeli­dir (CMK m.108/1). Aynı hakka şüpheli (ve/veya müdafii) de sahiptir (CMK m.108/2). Cumhuriyet savcısının re’sen serbest bırakma yetkisini kullandığını düşündüğümüz­de (CMK m.103/3), denetim yükümlülüğü kapsamında Cumhuriyet savcısının CMK m.108’e göre sulh ceza hâkiminden ancak tutukluluğun devamına karar vermesini talep etmesi ihtimali söz konusu olabilecektir. Bu durumda sulh ceza hâkimi, tutuklama kara­rının verildiği andan Cumhuriyet savcısının başvuru anına kadar geçen dönemde CMK m.100’de belirtilen tutuklama koşullarının değişip değişmediğini kontrol edecek veya şüphelinin serbest bırakılmasına ya da tutukluluğun devamına karar verecektir. Belir­telim ki bu hâlde bu talebin şüpheli ve/veya müdafiine bildirilmesine ve görüşlerinin sorulmasına dair bir hüküm Yasa’da gösterilmemiştir. Bu husus çelişmeli muhakeme ilkesi bakımından tartışmaya açıktır.

Soruşturma evresinde bu denetimin şüpheli (ve/veya müdafii) tarafından da talep edi­lebileceği CMK m.108/2’de gösterilmiştir. Şüphelinin (ve/veya müdafiinin) bu talebi, işin doğası gereği tahliye isteğini; yani tutuklama koşullarının ortadan kalktığı gerekçesiyle serbest bırakılması isteğini içerecektir. Bu durumda, şüpheli ve/veya müdafi tarafından tutukluluğun CMK m.108/2 gereğince denetlenmesi talebi, CMK m.104’te şüpheli ve/veya müdafie tanınmış olan salıverilme isteği (tahliye talibi) ile aynı içeriğe sahip olacaktır.

Belirtelim ki yasaya uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede -en geç otuz gün içinde- yargılama mercii önüne çıkarılmamış olan tutuklu, bu nedenle uğradığı maddi ve manevi zararların tazminini Devletten isteyebilir (CMK m.141/1-d).

Soruşturmanın sonunda kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğinde şüpheli ser­best kalır (CMK m.103/2).

Kovuşturma evresinde tutukluluk hâlinin devam edip etmeyeceğine mahkeme karar verir. CMK m.108/3 gereğince, tutukevinde bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamı­nın gerekip gerekmeyeceğine, her oturumda (celsede) veya koşullar gerçekleştiğinde otu­rumlar arasında ya da otuzar günlük süreler içinde re’sen karar verilir. Bu hükme göre Mahkeme, tutukluluğu her oturumda, koşullar gerçekleştiğinde oturumlar arasında ve her hâlükârda otuz gün içinde re’sen denetlemek ve tutukluluğu karara bağlamak mecburiye­tindedir. Mahkeme duruşmada CMK m.108’e göre bir karar vermesi gerektiğinde bu ara kararını CMK m.33’teki genel kurala göre verecek, yani tutukluluğun devamı konusunda hazır bulunanlara görüş soracaktır. Mahkemenin bu denetim yükümlülüğü, oturum ara­larının uzun olması nedeniyle oturum (celse) aralarında da doğabilir. CMK m.33’e göre, duruşma (oturum) dışındaki kararlar, Cumhuriyet savcısının yazılı veya sözlü görüşü alındıktan sonra verilir. Yasa’da bu görüşün sanık ve müdafiine bildirileceğine dair bir açık­lama yer almamaktadır. Bu husus çelişmeli muhakeme ilkesi bakımından tartışmaya açıktır.

Dosya bölge adliye mahkemesi veya Yargıtayda ise bölge adliye mahkemesi veya Yar­gıtay ilgili dairesi veya Yargıtay Ceza Genel Kurulu da re’sen dosya üzerinden sanığın ser­best bırakılmasına karar verebilir (CMK m.104/3). Belirtelim ki kanun yolları aşamasında görüş alınması ve bunun tutukluya bildirilmesi ve bu konuya ilişkin savunmasına imkân sağlanması konularına ilişkin açık düzenleme bulunmaması bir eksikliktir.

Anayasa Mahkemesine göre, “5271 sayılı Kanun’un 108. maddesine göre yapılacak de­ğerlendirme resen (ex offıcio) yapılmakta olup Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkra­sı ile hürriyeti kısıtlanan kişiye tanınan yargı merciine itiraz edebilme hakkı kapsamında değerlendirilemez. Bu nedenle başvurucuların, 31.10.2012 tarihinde 5271 sayılı Kanun’un 108. maddesine göre mahkemece re’sen yapılan incelemenin duruşmasız olduğu ve çeliş­meli yargılama ilkesine uyulmadığı yönündeki şikâyetleri “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez” niteliktedir (AyM, 21.11.2013-Bireysel Başvuru No.2012/1158, prg.32, RG 14.12.2013 No.28851).

Yukarıda belirtilen denetimler sonucunda tutuklunun serbest bırakılmasına karar ve­rilebileceği gibi tutukluluk hâlinin devamına da karar verilebilecektir. Her bir tutuklulu­ğun devamına ilişkin karar yeni bir tutuklama kararı niteliğindedir ve bu karar da CMK m.108 gereğince otuz gün hüküm ifade eder ve CMK m.108’de öngörülen denetim meka­nizması bu kararlar için de geçerli olur.

Şüpheli ve sanığın soruşturma ve kovuşturma evrelerinde her zaman herhangi bir süre sınırlaması olmaksızın salıverilmesini isteme hakkı bulunmaktadır (CMK m.104/1). Bu talepler soruşturma evresinde sulh ceza hâkimince, kovuşturma evresinde mahke­mece değerlendirilecek ve tutuklamanın koşullarının ortadan kalktığı tespit edildiğinde tahliyeye, devam ettiği tespit edildiğinde ise tutukluluğun devamına karar verilecektir (CMK m.104).

Uygulamada, tutuklama ve tutukluluğun devamına ilişkin kararlar itirazen incelenir­ken itiraza konu karar incelendikten sonra itiraz kabul edilmez ise itiraz konusu karar ile itiraz arasında geçen süre CMK m.108 gereğince denetlenmekte ve itiraz incelemesi­nin yanı sıra, tutukluluğun en geç otuz gün süreyle incelenmesi kuralı gereğince itirazın reddine, tutukluluğun devamına karar verilmektedir. Kanımızca bu değerlendirme ancak mahkemesince (soruşturma evresinde hâkimince) yapılabilir. İtiraz merci, CMK m.271/2 gereğince ancak itirazı yerinde görürse kararın gereğini yani tahliye kararını verebilir. Yasa’ya göre merciin itirazın reddi hâlinde kararın gereğini yapması söz konusu değildir. Kanımızca itiraz mercilerince, itirazın reddi hâlinde verilen tutukluluğun devamına iliş­kin kararların hukuki dayanağı bulunmamaktadır.

Belirtelim ki şüpheli ve/veya müdafiine tanınan tahliye talep etme ve itiraz hakları­nın kullanılması nedeniyle soruşturma evresinde Cumhuriyet savcılarınca, tutuklulu­ğun en fazla otuz günlük olan tutuklama süresinin dolmuş olması nedeniyle yani CMK m.108/1 gereğince tutuklama kararının yenilenmesini talep etmesine fırsat kalmamak­tadır. Kovuşturma evresinde ise mahkemelerin oturumlarda talep olmasa dahi re’sen bu hususu denetlediği ve oturum araları otuz günden fazla olduğunda ise oturum ara­larında dosya üzerinden denetim yaptığı görülmektedir. Ancak kovuşturma evresinde oturumlarda çoğu zaman sanık tahliyesini de talep ettiği için tahliye istemi çoğunlukla cevaplanmakta ve CMK m.108’e göre denetim yapmaya gerek kalmamaktadır. Ancak zaman zaman oturum aralarının uzun olması nedeniyle CMK m.108/3 ve 105/1-son cümle gereğince re’sen mahkemelerce tutukluluk denetlenebilmekte ve bu hükümler iş­lerlik kazanabilmektedir.

Tahliye Talebiyle Denetlenmesi

Soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı tutuklamanın artık gereksiz olduğu kanısına varacak olursa şüpheliyi re’sen serbest bırakır (CMK m.103/3). Soruşturma evresinde tutukluluğun koşullarının kalktığını düşünen Cumhuriyet savcısı re’sen tutukluluğa son verme yetkisine sahip olduğundan onun açısından tahliye talebi (serbest bırakılmayı iste­me) söz konusu olamaz.

Soruşturma evresinde şüpheli (ve/veya müdafi) salıverilmesini sulh ceza hâkiminden ta­lep eder (CMK m.104). Soruşturma evresinde sulh ceza hâkimi, tahliye talebi üzerine CMK m.105/1’e göre, “Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiin görüşü alındıktan sonra, üç gün içinde istemin kabulüne veya reddine karar verir”. CMK m.103/1’in birinci cümlesi uyarınca yapılan istemler hariç olmak üzere örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar bakı­mından bu süre yedi gün olarak uygulanır. Belirtelim ki şüpheli veya müdafii tahliye talep eden olduğundan ancak Cumhuriyet savcısının görüşünün alınması söz konusu olabilir. Bu görüşün şüpheli veya müdafiine bildirilmesi ve cevap hakkının tanınması Yasa’da öngörülme­miştir. Bu durum çelişmeli muhakeme ilkesi bakımından tartışmaya açıktır.

Kovuşturma evresinde Cumhuriyet savıcısı veya sanık veya müdafi tarafından duruş­mada tahliye talebinde bulunulabilir. Duruşmada kararların verilme usulünü düzenleyen CMK m.33 gereğince Cumhuriyet savcısının ve duruşmada hazır bulunan diğer ilgililerin yani katılanın ve/veya vekilinin görüşü alındıktan sonra yani bu kişiler dinlendikten sonra tahliye konusu karara bağlanır. Cumhuriyet savcısı tahliye talep etmişse sanık, müdafi, katılan ve/veya katılan vekili dinlenir. Sanık ve/veya müdafii talep etmişse Cumhuriyet savcısı, katılan ve/veya vekili dinlenir.

Ceza Muhakemesi Yasası m.105’e göre kovuşturma evresinde oturum (duruşma) dışında Cumhuriyet savcısı veya sanık veya müdafi tarafından tahliye talebinde bu­lunulmuş olabilir. Bu talebe ilişkin karar Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya mü- dafiinin görüşü alınmadan verilecektir (CMK m.105/1). Bu hüküm CMK m.33’te yer alan duruşma dışındaki kararlar Cumhuriyet savcısının yazılı veya sözlü görüşü alındıktan sonra verileceğine ilişkin kurala bir istisna niteliği taşımaktadır.

Dosya bölge adliye mahkemesinde veya Yargıtayda ise sanık veya müdafii bu merci­lerden salıverilmesini talep eder. Salıverilme istemi hakkındaki karar, bölge adliye mah­kemesi veya Yargıtay ilgili dairesi veya Yargıtay Ceza Genel Kurulunca dosya üzerinde ya­pılacak incelemeden sonra verilir (CMK m.104/3). Kanun yolları aşamasında tutukluluk ile ilgili görüş alınması ve bunun tutukluya bildirilmesi ve bu konuya ilişkin savunmasına imkân sağlanması konularına ilişkin açık düzenleme bulunmamaktadır.

Tutuklama kararına itirazda, tutuklama kararının verildiği anda tutuklamanın koşul­larının oluşmadığı ileri sürülürken tahliye talebinde, tutuklama kararının verildiği andaki koşulların artık değiştiği, tutuklama nedenlerinin ortadan kalktığı ileri sürülür ve tahliye talep edilir.

Adli Kontrol Talebiyle Denetlenmesi

Adli kontrol koruma tedbiri, tutuklama nedenlerinin varlığı (CMK m.109) ancak tutukla­manın orantısız olacağı hâllerde başvurulan bir tedbirdir. Bu nedenle tutuklamanın oran- tılılık koşulunun gerçekleşmediği veya tutukluluk hâlinde orantılılık koşulunun ortadan kalktığı hâllerde tutukluluğun yerine adli kontrol tedbiri uygulanacaktır. Bu başlık altında doğrudan uygulanan adli kontrol tedbiri değil, tutukluluk kararı verildikten sonra uygu­lanan adli kontrol tedbiri ele alınacaktır.

Bilindiği üzere adli kontrol kararları soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısının ta­lebiyle sulh ceza hâkimince, kovuşturma evresinde talep üzerene veya re’sen mahkeme tarafından verilebilen kararlardır (CMK m.110).

Yukarıdaki başlıklar altında belirtilen kurallar gereğince, soruşturma evresinde Cum­huriyet savcısına tutuklu olan şüpheliyi serbest bırakma yetkisi tanınmış iken tutuklama­ya son vererek adli kontrole karar verme yetkisi açıkça tanınmamıştır. Cumhuriyet savcısı kendisi adli kontrol kararı vermeye yetkili olmadığından, adli kontrol talepli tahliye iste­minde bulunabilir. Diğer bir söyleyişle Cumhuriyet savcısına, tutuklama tedbirinin adli kontrole çevrilmesini talep etme yetkisi dolaylı olarak tanınmıştır. Bu evrede Cumhuriyet savcısının adli kontrol talepli tahliye istemi, sulh ceza hâkimi tarafından şüpheli, sanık veya müdafiin görüşü alındıktan sonra, üç gün içinde karara bağlanır (CMK m.103,105). 103 üncü maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesi uyarınca yapılan istemler hariç olmak üzere örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar bakımından bu süre yedi gün olarak uy­gulanır (CMK m.105).

Soruşturma evresinde hakkında tutuklama kararı verilmiş şüpheli ve müdafiinin de adli kontrol talep ederek tahliye talebinde bulunma hakkı vardır (CMK m.103/1 son cümle). Bu talep de Cumhuriyet savcısının görüşü alındıktan sonra üç gün içinde karara bağlanır (CMK m.105). Yasa’da Cumhuriyet savcısının görüşünün adli kontrolle tahliye talep eden şüpheliye bildirilmesi öngörülmemiştir. Çelişmeli muhakeme ilkesi bakımından bu husus eleştiriye açıktır.

Kovuşturma evresinde duruşmada Cumhuriyet savcısı, şüpheli ve müdafi adli kontrol ta­lep ederek tahliye talebinde bulunabilir. Bu talebin oturumda yapılması hâlinde CMK m.33’e göre hazır bulunanlar talebe ilişkin olarak dinlenecektir. CMK m.105/1 gereğince, adli kont­rolle tahliye talebi duruşma dışında da incelenir. Bu hükme göre, karar verilirken Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiinin görüşü alınmaz. Yani dosya üzerinden karar verilir. Bu hüküm CMK m.33’te yer alan duruşma dışındaki kararlar Cumhuriyet savcısının yazılı veya sözlü görüşü alındıktan sonra verileceğine ilişkin kurala bir istisna niteliği taşımaktadır.

Kanımızca kovuşturma evresinde mahkeme de CMK m.108’e göre tutukluluğu re’sen denetleme yükümlülüğü kapsamında, tutukluluğa adli kontrolle son verebilir. Tutuklulu­ğun devamı konusunda re’sen karar verme yetkisine sahip olan mahkemenin tutukluluğu daha hafif bir tedbire çevirme konusunda yetkisinin olmadığını düşünmek mahkemenin kovuşturmayı yapılandırma ilkesiyle bağdaşmaz. Ayrıca adli kontrol tedbiri, soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısının talebiyle sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma ev­resinde ise mahkeme tarafından re’sen uygulanabilen bir tedbirdir (CMK m.110/3). Tu­tukluluğun oturumda ve oturum arasında incelenmesine ilişkin yukarıdaki açıklamalar; tutuklamanın adli kontrole çevrilmesi bakımından da geçerlidir.

Adli kontrol altında veya adli kontrolsüz tahliye talebi üzerine yetkili makamın, tu­tukluluğun devamına (tahliye talebinin reddine), kaldırılmasına veya adli kontrol uy­gulanmasına ilişkin kararlarına karşı itiraz edilebilir (CMK m.105). Tutukluluğun de­vamına yani tahliye talebinin reddine ilişkin kararlara itiraz edilmesi hâlinde Cumhuriyet savcısından görüş alınmış ise bu görüş şüpheli, sanık veya müdafiine bildirilir. Şüpheli, sanık veya müdafii üç gün içinde görüşünü bildirebilir (CMK m.270/2).

Belirtelim ki adli kontrol altında veya adli kontrolsüz tahliye talebi üzerine yetkili ma­kamın, tutukluluğun devamına yani tahliye talebinin reddine karar vermesi mümkün­dür. Tutukluluğun devamına ilişkin kararlar yeni bir tutuklama kararı niteliğindedir. Bu nedenle tutukluluğun devamına ilişkin kararlar duruşma açılmasa bile sözlü veya yazılı görüş alınarak verilmelidir. Şüpheli veya sanığın hâkim veya mahkeme önüne çıkartıl- maması ya da görüşünün alınmaması Yasa’ya aykırı olur ve savunma hakkını kısıtlar. Tu­tukluluğun devamına ilişkin kararlar yeni bir tutuklama kararı niteliğinde olduğundan bu kararların şüpheli veya sanığın dinlenmeden veya görüşü alınmadan verilmesi gıyabi tutuklama kararı verilmesi anlamına gelir ve 5271 sayılı Yasa’nın sistemi ile bağdaşmaz. Ayrıca tutukluluğun en geç otuzar günlük sürelerle Cumhuriyet savcısının veya şüpheli­nin talebi üzerine duruşmalı olarak inceleneceğine dair CMK m.108/1 hükmü ile CMK m.105 hükmünü bağdaştırmak zordur. Kanımızca CMK m.105 ile m.108’in uyumlu hâle getirilmesi gereklidir.

Tahliye talebi sonucunda serbest bırakılmasına karar verilen tutuklunun, tahliye iş­lemlerinin süratle tamamlanıp en kısa sürede serbest bırakılması gerekir.

Tutuklama Kararının Yerine Getirilmesi

Tutuklamanın infazı, kural olarak tutukevinde yani hükümlülerden ayrı yerde gerçekleş­tirilir. 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfaza Hakkında Kanun’da tutukluların, tutukevlerinde veya maddi olanak bulunmadığı hâllerde diğer kapalı ceza infaz kurumla- rının bu amaca ayrılmış bölümlerinde tutulacakları belirtilmiştir (CGİK m.111).

Sanığın tutukevine kabul edilmesi, hâkim veya mahkeme tarafından verilmiş bir tu­tuklama kararının bulunmasına bağlıdır. Tutuklunun tutukevine konulduğu, kararı veren hâkim veya mahkemeye, gün ve saati belirtilerek bildirilir (CGİK m.112).

Tutuklanan kişinin özgürlüğünün genel olarak kaldırılması dışında ancak tutuklama ile gözetilen amacı ve tutukevinin düzenini sağlayacak ölçüde sınırlamada bulunulabilir. Tutuklunun özgürlüğünün kısıtlanmasında, tutuklama ile gözetilen amaç ve tutukevinin düzenini sağlama ölçütünün esas alınması tutuklunun “Manga Carta”sı olarak adlandırıl­maktadır. Tutukluların hakları, kısıtlayıcı önlemler ve yükümlülükleri Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yasa’da belirtilmiştir (CGİK m.114-116).

Tutukluya, ikinci derece dâhil kan veya kayın hısımlarından birinin ya da eşinin ölü­mü hâlinde, soruşturma evresinde soruşturmayı yapan Cumhuriyet savcısı, kovuşturma evresinde kovuşturmayı yürüten hâkim veya mahkeme tarafından, soruşturmanın veya kovuşturmanın selameti ve güvenlik bakımından sakınca oluşturmaması koşuluyla dış güvenlik görevlisinin refakatinde yol süresi dışında iki güne kadar cenazeye katılması için izin verilebilir (CGİK m.116/2).

Tutuklunun Müdafi ile Yazışma ve Görüşme Hakkı

Tutuklu, müdafi ile her zaman görüşebilir ve mektuplaşabilir. Bunların yazışmaları ve gö­rüşmeleri denetlenemez. Yasa’da şüpheli veya sanığın, vekâletname aranmaksızın müdafii ile her zaman ve konuşulanları başkalarının duyamayacağı bir ortamda görüşebileceği, bu kişilerin müdafii ile yazışmalarının denetime tabi tutulamayacağı açıkça belirtilmiştir (CMK m.154; CGİK m.114/5). Şüpheli veya sanıkla müdafiin yazışmalarının ve görüşme­lerinin denetlenmesi savunma hakkını kısıtlar. Savunmanın hazırlanabilmesi için tutuklu ile müdafiin özgürce haberleşmesi ve yüz yüze görüşebilmesi gerekir. İHAS m.6/3b,c, her sanığın savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara, kendini bizzat veya avukat yardımıyla savunma haklarına sahip olmasını öngörmektedir.

Leave a comment

error: Content is protected !!